30 Ekim 2018 Salı

BAVYERA-ALMANYA

Bavyera Almanya'nın güneydoğusunda bir eyalet. Yüzölçümü bakımından Almanya'nın en büyük eyaletidir. Başkenti Münih'tir. Diğer önemli kentleri ise Augsburg, Nürnberg, Regensburg, Bamberg ve Würzburg'dur
(Alm.: Bayern, İng.: Bavaria), Almanya Federal Cumhuriyeti'nin en büyük eyaleti. Yüzölçümü 70.547 km2, nüfusu 11.575.769 (1991), merkezi Münih. Tuna Irmağı'nın iki yanında yer alan eyalet, Çekoslovakya ve Avusturya'ya komşudur. Güneyinde Almanya'nın en yüksek doruğunun (Zugspitze 2.964 m.) bulunduğu Bavyera Alpleri uzanır.


Bavyera’ya havayolu ile gitmek isteyenler Münih Franz Josef Strauss Havaalanı’nı kullanmalılar.Kolay ulaşım için en doğrusu araç kiralamaktır.Ancak çipli yeni Tc ehliyetleri olmayanlar araç kiralamada zorlukla karşılaşabilir.  
Bavyera Bölgesi konuştukları şive Baverisch ile belirgin olarak Almanya’nın diğer bölgelerinden ayrılır.Halkı biraz kaba bulunsada Almanya’nın en önemli sanayi tesisler burada bulunur örneğin BMW otomobil fabrikası ve Bayer ilaç fabrikası buradadır.
Münih’e 150 km uzaklıktaki Berchtesgaden Ulusal Parkı’nda görmeye değer bir çok park ve 150 kadar göl mevcuttur.Bu göllerin en büyüğü Chiemsee Gölü’dür.Gölün büyüklüğü sebebiyle Bavyera denizi de denilmektedir.Göl’de 3 ada bulunuyor Beyefendi’nin adası (Herreninsel) , Bayanlar adası ( Fraueinsel), Lahana Adası (Kraufinsel)
Ben içinde Herrenchiemsee Sarayı bulunan adayı gezmeyi tercih ettim.Saray Kral 2.Ludwig tarafından Versailles Sarayının bir kopyası olarak yaptırılmak isteniyor ancak maddi olanaksızlıklar nedeniyle 100 odalı olacak sarayın ancak 30 odasını bitirebiliyor.Adaları ring seferi yapan gemilerle gezebilirsiniz, bir kişi 12 Eur civarında.
Büyük keyif aldığım Königsee Göl’ünü de gezmenizi öneririm. Göl’de sessizliği sağlamak için tekneler akü ile çalışıyor.Ring yapan tekne sefer saatlerini takip ederek yürüyüş noktalarının başladığı yerlerde inip tekrar aynı biletle başka bir tekneye binebilirsiniz.Gölün hemen yeni başında Almanya’nın üçüncü en büyük dağı olan Watzmann (2713m) yükselir.

Yine Bavyera’da Bad Reichenhall bölgesindeki Dünya’nın en eski teleferiğiyle (Predigstuhlbahn), 1614m deki istasyona çıkıp müthiş Alp dağları manzaraları eşliğinde yürüyüş yapabilirsiniz.Yine istasyonda bulunan kafe’de dinlenip manzarayı seyredin derim.Teleferik 1 kişi 36 Eur.     
Predigstuhlbahn Teleferiği





Predigstuhlbahn Tepesinden BadReichenhall



Herrenchiemsee Sarayı

Herrenchiemsee Sarayı Odalardan biri
Chiemsee Tekneler
Chiemsee 



Chiemsee Bayanlar Adası




Königsee ve etrafındaki Alp Dağları

Königsee Tekneler

Königsee

Königsee Barthelemous Kilisesi


Königsee'den Watzmann Dağı 2713m
Königsee akü ile çalışan tekneler


Königsee




24 Ekim 2018 Çarşamba

ÖZBEKİSTAN


Özbekistan Cumhuriyeti, Orta Asya'da, SSCB çöküşüyle birlikte 20 Haziran 1990 da ege-menliğini 1 Eylül 1991 de de bağımsızlığını almıştır.
Özbekistan'da Kongrat, Nagman, Mangıt, Toyaklı, Savay, Barın, Üç Urug,Burgut, Arlat, Kanglı, Baştaş, Karakalpak gibi boylar bulunmaktadır ve bunlar Özbekistan'ı oluşturmaktadırlar. Yüz ölçümü Türkiye’nin yarısı kadardır.Nüfusu 32 Milyon dur.Başkenti Taşkent’in nüfusu 3 milyondur.Nüfusunun çoğu Müslümandır %10 kadar Rus yaşamaktadır.Resmi diller Özbekçe,Rusça ve Kara Kalpak Türkçesidir. Özbekistan’ın Denize kıyısı yoktur. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan ve Türkmenistan ile sınırı vardır.

Tarihi kaynaklara göre Özbekistan ismi Altun Orda Beyi Özbek'in adından gelmektedir. Özbek Han 1313-1340 de Altun Ordu Devletinin başına geçer. Böylece de bu birliğe Özbekler denir. Daha sonra da belli bir Türk topluluğunun adı olarak kullanılır. Özbekçe Uygur Türkçesi ile Çağatay bölümüne girer. Yapılan bir araştırmada Altun Orda Hanlığını kuran ünlü hükümdar Cengiz Hanın Torunu Batu Handır. 1319 da Tuna boylarına ve Edirne'ye kadar gelir. 1335 de ise Azerbaycan seferine çıkar.
Bu dönemde bütün Kıpçak boylarında Türkçe konuşukluğu bilinir. 1428-1468 tarihleri arasında Özbekler bir biriyle çok yakın dayanışma içine girmişler ve 1500-1510'da Maveraünnehir bölgesini ele geçirmişlerdir. Ancak 1740'ta Iran Hükümdarı Buharayı ele geçirmiş ve buradaki Özbek Hanlığına son venniştir. Buhara'nın başına 1753'te Muhammed Rahim geçmiş bu dönem 1920 ye kadar sürmüştür.

BUHARA

BUHARA KALESİ

BUHARA 

CHARVAG GÖLÜ

SEMERKAND REGİSTAN MEYDANI

GUR EMİR MEDRESESİ


İSMAİL BUHARİ CAMİİ

TAŞKENT BAĞIMSIZLIK MEYDANI

TAŞKENT BAĞIMSIZLIK  MEYDANI


BUHARA


SEMERKAND REGISTAN MEYDANI


SEMERKAND TİREN İSTASYONU


TAŞKENT NOVAİ TİYATROSU

TAŞKENT EMİR TİMUR MEYDANI VE HEYKELİ
Khazret Sultan tepesi 4643 metre ile ülkenin en yüksek noktasıdır.
Aral Gölü Özbekistan’ın en büyük, dünyanın 4. büyüğüdür
Kızıl Kum çölündeki Muruntau altın madeni dünyanın en geniş alana yayılmış altın madenidir.
Dünyanın en büyük 4. Altın üreticisidir.
Dünyanın en büyük 5. Pamuk üreticisidir.
Dünyanın en büyük 7. Uranyum yataklarına sahiptir.
Doğal gaz ve petrol yatakları sayesinde enerji olarak kendi kendine yeten bir ülkedir.
1977 yılında yapılan metrosu ile Orta Asya ülkelerinde ilk metroya sahip olmuş ülkedir.
Taşkent metrosundaki bazı duraklar Moskova metrosu gibi oldukça süslü duraklardır.
Ülkede erkekler ile kadınların el sıkışmasının hoş karşılanmaması Özbekistan hakkında bilmemiz gereken önemli bir bilgidir.
Erkeklerin el sıkışırken sol ellerini kullanması hakaret olarak kabul edilir.
Bir erkek bir kadını elini kalbinin üstüne koyarak selamlar.
Genç kızlığa geçişin ilk şartı üstü desenli tandır ekmeği yapmayı öğrenmektir.
Kutsal olarak kabul edilen ekmek her evde bulunan tandırlarda yuvarlak kalıplar kullanılarak yapılır, üstü desenlerle ve susamla süslenir.
Özbekler ekmeğin ters konulmasının kötü şans getireceğine inanırlar.
Meşhur Özbek pilavı M.Ö 4 yüzyıldan beri yapılmaktadır.
Özbek pilavı tarifi ünlü filozof ve tıp bilgini İbn-i Sina ‘nın kitaplarına girmiş olması Özbekistan hakkında mutfağı ile ilgili önemli bir bilgidir.
Yapıldığı yöre ve eklenen malzemeye göre 100’den fazla Özbek pilavı çeşidi vardır.
Sadece kadınlar değil, erkeklerde bu pilavı pişirmeyi bilir.
Eve misafir geldiğinde pilavı evin erkeği pişirir.
Özbekler pilavın yanında sadece yeşil çay içerler.
Dünyanın en tatlı kavunlarını yetiştirdiklerine inanmaktadırlar.
İnsanların gece aynaya bakarsa güzelliklerini kaybedeceklerine inanılır.
Bekaret çok önemlidir.
Eşcinsellik kabul edilmez.
Nasreddin Hoca’yı en az biz Türkler kadar sahiplenirler ve mitolojik bir karakter olarak çok daha eskiye tarihlerler.
Türkiyede 1500 civarı Nasreddin Hoca hikayesi anlatılırken bu sayı Özbekistan’da 3000’dir.
SEMERKAND
Orta Asya’nın en eski kentlerinden biri olan Semerkand’ın kuruluşu M.Ö. 400 yılına kadar (adı Marakanda) uzanır. Semerkand, Zerafşan Irmağı’nın aşağı çığırına birkaç km. uzaklıkta, deniz seviyesinden 320 m. yükseklikte, büyük bölümü lös toprakları üzerinde kurulmuştur.
Semerkand, yüzyıllarca gezginlerin hayal gücünü harekete geçirmiş, “dünyanın güneşe dönük en güzel yüzü” olarak anlatılagelmiştir.16 Tarih öncesi zamanlardan beri, Semerkand’ın kıyısında kurulu olduğu Zerafşan Irmağı’nın vadisinde insanlar yaşayagelmiştir. Mitolojiye göre, kent, M.Ö. 5. yüzyılda Sogd Kralı Afrasyab tarafından kurulmuştur.
Bugün Afrasyab’ı örten toprak yığınları henüz tamamen kazılmamışsa da, oradaki müzede bulunan bazı nesneler, Afrasyab’a 2500 yıl öncesinde bile neden “Yeryüzü’nün Merkezi ve Dünyanın Pırıltılı Zirvesi” denildiğini göstermektedir.17 M.Ö. 329’da Büyük İskender’in işgaline uğrayan Semerkand, M.S. 6. yüzyılda Orta Asya Türklerinin, 8. yüzyılda Müslüman Arapların egemenliği altına girmiştir. İslam devrinde şehir en parlak dönemini yaşamıştır.
O dönemlerde Semerkand, Türkistan’ın en büyük yerleşim birimidir. Bu büyüklüğünü, coğrafi konumunun elverişli olmasına, verimli topraklara sahip olmasına ve ticaret yollarının kesişme noktasında yer almasına borçludur. Cengiz Han’ın istilasından önce şehirde 100 bin aile yaşamaktaydı. Buna göre de Semerkand’ın nüfusunun 500 ile 600 bin dolayında olduğu söylenebilir. Moğol Hükümdarı Cengiz Han, 1220 yılında şehri yerle bir etmiştir.
1365’te Timur bu kenti, devletinin başkenti yapmıştır. Semerkand’da çok sayıda tarihi eser bulunmaktadır. Medreseler, türbeler, külliyeler ve camiler şehrin her tarafına yayılmıştır. 1437’de Uluğ Bey tarafından yaptırılan ve kalıntıları 1908’de ortaya çıkartılan gözlemevi, Semerkand’ın geçmişte büyük bir bilim ve teknik şehri olduğunu ortaya koymaktadır. Semerkand, Orta Asya’da gerçek bir İslam medeniyetinin müzesi gibidir.
Ne var ki, Semerkand şehri, 1964’te büyük bir su baskınına uğramış, baskında çok sayıda bina yıkılmıştır. Yıkılan şehir, günümüz mimarisine uygun bir şekilde yeniden inşa edilmiştir. Bu nedenle tarihi yapılar dışında, 1964 yılı öncesine dayanan pek fazla bir yapıya rastlanmaz. Semerkand’da Kumlu Meydan (Registan Meydanı) ve Medreseler, şehrin birer simgesi halindedir. Bu meydanda 15 ve 17. asırlar arasında yapılmış üç önemli medrese vardır. Bunlardan ilki 1417-1428 yıllarında yapılan Timur’un torunu Uluğ Bey Medresesi’dir.
BUHARA Zerefşan Irmağı’nın Kızılkum Çölü’nde yer alan Buhara şehrinin M.S. I. yüzyılda kurulduğu tahmin edilmektedir. 907’de Müslüman Araplar tarafından fethedilen Buhara şehri, Orta Asya’da Semerkand ile birlikte, önemli bir kültür, sanat ve ticaret merkezi olmuştur. Daha sonra Semerkand gibi çeşitli işgallere ve yıkımlara maruz kalmıştır. Ancak şehrin planı çok az değişmiştir. 10. yüzyılda, Buhara en parlak dönemini yaşamıştır.
O dönemde şehir, çok geniş bir sur içindeydi ve 11 kapısı vardı. Çok geniş ve taş ile döşemeli sokakları, muntazam ev ve köşkleri ile dikkat çekerdi. Ortaçağ’da Buhara, 360 cami ve 113 medresesiyle Müslümanlar için Mekke’den sonra ikinci İslami öğrenim merkeziydi.20 16. yüzyılda Özbek kökenli olan Şeybanilerin eline geçmiş ve Buhara Hanlığı’nın başkenti olmuştur.
Şehrin göbeğini oluşturan eski kent, camiler, medreseler, türbeler, çarşılar ve düz damlı kerpiç evleriyle tanınır. Buhara Kalesi de önemli bir yapıdır. Miri Arap Medresesi, çevresi parke taşlarıyla süslenmiş geniş bir avlu içinde, 288 kubbeyle örtülü birkaç katlı galerileriyle dikkat çekmektedir.
Fergana vadisinin batısında yer alan Hokand, 10. yüzyılda Havakend adıyla kurulmuştur. Doğu Türkistan ve oradan Çin’e ve Hindistan’a giden önemli kervan yolları üzerinde kurulmuş olan kent, 13. yüzyılda Moğol akınları sonucunda yerle bir edilmiştir. Hokand Hanlığı tarafından 1732’de inşa edilen bir kalenin çevresinde hızla gelişen Hokand, 1740’ta aynı hanlığın başkenti olmuştur. Hanlık döneminde önemli bir ticaret merkezi olan Hokand, 300’ü aşan camileri ve medreseleriyle, Orta Asya Müslüman dünyasının önemli bir dini kenti merkezi konumunu üstlenmiştir.
Görüldüğü üzere, çok eskilere dayanan, son derece gelişmiş bir kültür ve tarihi zenginliğe sahip olan Özbekler, Moğol İmparatorluğu’ndaki Türk kabilelerinin bir karışımından doğmuştur. Tarihte Özbek adına ilk kez 13. yüzyıl sonunda rastlanılmaktadır. Cengiz Han’ın kurduğu Moğolİmparatorluğu’nun Altınordu Devleti’ne mensup Türk kökenli boylardan biri Fergana vadisindeki Türklerle birleşerek bu tarihten sonra Özbek Han’ın adıyla (1282-1342) anılagelen Özbek devleti’ni kurmuşlardır.
Diğer Orta Asya milletleri gibi uzun süre Moğol İmparatorluğu’nun egemenliği altında yaşayan Özbeklerin, tarihte siyasi bir güç olarak yükselmeleri daha sonraki yüzyıllarda gerçekleşmiştir. Ebu’l Hayr Han’ın liderliğinde 1428 yılında bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Timurlu prenslerin taht kavgalarından istifade eden Ebu’l Hayr Han, Ebu Sa’id’e yardım ederek 1451’e kadar Türkistan’ın yarısına hakim olmayı başarmıştır. Fakat, Özbeklerin gösterdiği bu başarı, kuvvetli moğol kabilelerinden Kalmuklar ile Oyratların dikkatini çekmiş ve onları kıskançlığa sevk etmiştir.
1456’da Kalmukların, bir sene sonra da Oyratların hücumlarına uğrayan Özbek Türkleri büyük zayiatlar vermişlerdir. 1468’de Moğollarla yaptığı harbi kaybeden Ebu’l Hayr Han ölünce yerine oğlu Şah-Budak Han geçmiştir. Şah-Budak Han’ın bütün gayretlerine rağmen içinde bulundukları durumdan bir türlü kurtulamayan Özbeklerin kaderi o devrin büyük alimlerinden biri olan Mevlana Muhammed Hitayi’den feyz almış olan Şah-Budak’ın oğlu Muhammed Şeybani’nin Buhara’dan dönmesi ile değişmiştir.
Komşularının bir ara iç mücadelelerle meşgul olmalarından istifade eden Muhammed Şeybani Han (1500-1510), Özbekleri yeniden toparlamış ve Maveraünnehir’in kuzey kesimini kontrolüne almaya muvaffak olmuştur. Bir müddet sonra Timurlulardan Babür Şah’ın (1504-1530) kuvvetlerini de yenen Muhammed Şeybani Han 1500 senesinde hükümdarlığını ilan etmiştir. Özbek Türklerinin 16. asrın başlarında Timurluların hakimiyetini ortadan kaldırarak Türkistan’a hakim olmaları, Türk tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Özbekler, çok kısa bir süre içerisinde hakimiyetlerini bütün Orta Asya’ya yayarak büyük bir kuvvet haline gelmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu ile ilk ilişkileri, Safevi Devleti’ne karşı savaşırlarken 16. yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir. Osmanlılardan harp malzemesi ve askeri yardım almışlardır.25 Fakat Özbekler, Şah İsmail ve Babür Şah’ın istilasından sonra aralarındaki bölünmeleri engelleyemediler ve küçük devletlere bölündüler.
Buhara Emirliği, Hokand ve Hive Hanlıklarının hükümranlığındaki bölgeler bugünkü Tacikistan ve Özbekistan’ı hemen hemen tümüyle, Kırgızistan’ın ise bir kısmını kapsayacak şekilde 19. yüzyılın başında, yani Çarlık Rusyası’nın hakimiyetine girmeden önce bir çatışma alanı haline gelmiştir. Bölünmeler ve sürekli çatışmalar dolayısıyla 1865’te Hokand, 1868’de Buhara ve 1873’te Hive hanlıkları kolayca Rus kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir.
Ekim 1917’deki Şubat Devrimi’nden sonra Mustafa Çokayoğlu’nun Hokand’da Türkistan Özerk Hükümeti altında kurmaya çalıştığı birlik, Bolşeviklere karşı fazla direnememiş ve Bolşevikler Taşkent’te ve sonunda bütün Türkistan’da Sovyet gücünü tesis etmişlerdir. Ekim Devrimi’nin sonrasında 1918’de bu coğrafyada Sovyet yönetimi altında ve Rusya Federe Cumhuriyeti’ne bağlı olarak kurulan ilk siyasi birimlerden biri olan Türkistan Özerk Sovyet Cumhuriyeti kurulmuştur.
Daha sonraları, Özbekistan SSCB olarak Ekim 1924’te eski Türkistan’ın dahil olduğu topraklarda federal bir yapı içerisinde yeniden örgütlenmiştir. Mayıs 1925’te SSCB’nin kurucu cumhuriyetlerinden birisi olmuştur.26 İlk Özbekistan sınırları içerisinde Buhara ve Hive Hanlıklarının Buhara ve Hive kent ve çevreleriyle Türkistan Valiliği’nin Amu-Derya, Sir Derya, Semerkand, Fergana yöreleri ve Tacik Özerk Cumhuriyeti yer almaktaydı.
Daha sonraları, 1929’da Tacikistan birlik cumhuriyeti statüsüne yükseltilerek Özbekistan’dan ayrılacaktır. Buna karşın, önce Kazakistan daha sonra da Rusya içerisinde özerk bölge olarak yer alan Karakalpak yöresi de 1936’da özerk cumhuriyet olarak 1936’da Özbekistan’a dahil olmuştur.27 Moskova’daki başarısız darbe girişiminin ardından Özbekistan 31 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilan etmiştir.
Ulaşım: THY'nin ve Özbek Havayollarının aktarmasız uçuşu 4 saat sürer. fiyatlar gidiş dönüş 550-600 dolar civarındadır.Eğer aktarmalı gitmek isterseniz yolculuk 12 ile 24 saat arasında sürecektir. Asiana Airlines,Aeroflot gibi şirketlerin servisi vardır.

23 Ekim 2018 Salı

PERGE ANTALYA

Perge Antik Kenti, Geç Klasik, Helenistik ve ağırlıklı olarak Roma İmparatorluk dönemleri bağlamında planlama açısından önem taşıyan bir kenttir. Kent planlaması çerçevesinde, aşağı kentin kuzey-güney eksenini oluşturan sütunlu cadde iyi korunmuş bir örnek olarak dikkate değerdir. Diğer yandan, kuzey-güney doğrultulu sütunlu caddeyi ortasından boylu boyunca kat eden su kanalı ise, bu anlamda önemli bir tasarımdır. Kanal, kentteki dört anıtsal çeşme yapısı ve iki büyük hamam ile beraber, sıcak Pamphylia ovasındaki Perge’ye bir “su kenti” kimliği kazandırmıştır. Helenistik Dönem’de inşa edilen, Roma İmparatorluk Dönemi ve Geç Antik Dönem’de onarım gören savunma sistemi Perge’yi öne çıkaran bir diğer öğedir. Aşağı kentin etrafındaki sur duvarı, kuleler, bastionlar ve kapılar büyük oranda ayaktadır. Akropolis surları da göz önüne alındığında Perge, antik çağ askeri mimarisine dair değerli bir bilgi kaynağı olarak belirmektedir. Perge Antik Kenti, yukarıda sayılan nitelikleri ile UNESCO Dünya Miras Listesi’ne önerilmektedir.Perge Heykelleri çok önemlidir ve Antalya Müzesinde sergilenmektedir.Perge'ye ulaşım çok kolaydır.Antalya Merkezden 17km uzaklıktaki Aksu sınırları içindedir. Antray (Antalya tramwayla Aksu'ya gidip oradan 2 km içeri yürüyebilirsiniz)