26 Aralık 2019 Perşembe

EDİRNE


Edirne’ye ilk yerleşimin Trak lılar tarafından yapıldığı düşünüyor. 2. yüzyılda Roma İmparatoru Hadrianus tarafından yeniden yapılandırılarak Hadrianopolis adıyla anılmaya başlar. M.S. 2 ve 3. yüzyıllarda parlak bir dönem yaşayan Hadrianopolis, 4. yüzyıldan itibaren birçok savaşa sahne olur. İç kavgalar, Got, Hun ve Bulgar akınlarına karşı Bizans egemenliğinde kalan kent, 1361 yılında Türkler tarafından fethedilir.  Sultan I. Murat, kentin adını Edirne olarak değiştirir ve Edirne 1365 yılında Bursa’dan sonra ikinci başkent olur. Bir yüzyıla yakın süre Osmanlı ülkesinin başkenti olan şehir hızla gelişir. 1453 yılında İstanbul’un alınmasıyla başkent unvanını İstanbul’a devreden Edirne, daha sonra İmparatorluğun ikinci merkezi olur ve bilim, kültür ve sanat kenti olarak gelişmesini sürdürür. İstanbul’ un başkent olmasının ardından Kanuni Sultan Süleyman Belgrad seferini buradan başlatır ve bu sırada şehrin suyolları yapılır. II. Selim döneminde ise kentin adeta simgesi haline gelen ünlü Selimiye Cami’nin yapımına başlanır. Yüzyıllarca huzur dönemi yaşansa da, 19. yüzyıldan itibaren sarsıntılar başlar. 1828–29 ve 1877–78 Osmanlı-Rus savaşları sonunda işgaller yaşayan Edirne, 1912–1913 Balkan Savaşı’nda Bulgar, 1920 yılında ise Yunan işgaliyle yıkıma uğrar. Kuşatmalar ve yıkımlarla geçen bu işgal süreci, 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile sonlanır ve Edirne, Türkiye’nin batı sınırı ve Avrupa’ya açılan kapısı olarak bugünkü konumuna ulaşır. Görkemli Osmanlı geçmişini günümüze taşıyan tarihi kent dokusuna sahip Edirne, bu yanıyla “yaşayan Osmanlı”dır. İmparatorluğun mirası olan camileri, kervansarayları, köprüleri, medreseleri gibi tarihi yapılarıyla adeta açık hava müzesi niteliği taşıyan kente ilk girdiğinizde sizi muhteşem minareleriyle Selimiye Cami karşılar. Yaklaşık 100 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapmış, bu sırada bilim, kültür ve sanat alanında önemli faaliyetlerin yer aldığı, mimari, hat ve süslemelerde en özgün örneklerin verildiği bir kent olmuştur. Tarihte “Serhat Kenti” ve ‘‘Der-i Saadet’’ (Mutluluk Kapısı) gibi çeşitli unvanlarla anılan Edirne, İstanbul’un fethinden önce ve sonra zafer kutlamaları, sünnet şenlikleri ve evlilik törenleri gibi İmparatorluğun tüm görkemli şölenlerine tanıklık etmiştir.

Selimiye Camii: Osmanlı padişahı II. Selim’in Mimar Sinan’a yaptırdığı camidir. Sinan’ın 90 yaşında yaptığı ve “ustalık eserim” dediği Selimiye Camii gerek Mimar Sinan’ın gerek Osmanlı mimarisinin en önemli yapıtlarından biridir.

Selimiye Arastası: III. Murat Selimiye camisine gelir sağlamak için Mimar Davut Ağa’ya yaptırtmıştır. 256 m. uzunluğunda, 73 kemerlidir. İçinde iki yanda 124 dükkân vardır.Evliya Çelebi, buranın ‘Kavaflar Çarşısı” olduğunu yazar. Dua kubbesinde, burada dükkânı bulunanların her sabah, doğru iş yapacaklarını ant içtikleri ve dua ettikleri bilinir.

Rüstem Paşa Kervansarayı: Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa, Mimar Sinan’a yaptırtmıştır. Klasik Osmanlı mimarisinin ilginç örneklerinden olup Kanuni döneminin görkemli yapılarındandır. Avlulu hanlar planındadır. Dikdörtgen avlunun çevresine iki katlı odalar yerleştirilmiştir. Katların avluya bakan yüzleri, revaklıdır.Revakların arkasında ocaklı ve nişli odalar bulunur. Uzun yanlarda, karşılıklı olarak yukarı çıkan merdivenler vardır. Üst kat pencere ve kapı kemerlerinde tuğla süsleme ilginçtir. Kesme tas ve tuğladan örülmüş duvarlar yapıya anıtsal bir görüntü kazandırmaktadır.
Rüstem Paşa Kervansarayı 1972 yılında restore edilerek otel haline getirilmiş ve başarılı görülen bu restorasyonla 1980 yılında Ağa Han Mimarlık ödülünü almıştır.

Eski Cami:  Eski Cami, Edirne’nin ilk anıtsal yapısı olarak bilinir. 15. yüzyılın en cüsseli camileri arasından öne çıkan tarihi yapıtta 9 kubbe eklentisine yer veriliyor  .Caminin yan kapısı üzerindeki kitâbeye göre mimarı Konyalı Hacı Alâaddin, kalfası ise Ömer ibn-i İbrahim’dir. Süleyman Çelebi tarafından tamamlananmıştır.

Üç Şerefeli Cami: 1443-1447 arasında, Sultan II.Murat yaptırmıştır. Cami Osmanlı sanatında erken ile Klasik dönem uslübu arasında yer alır. Burada,ilk kez uygulanan bir planla karşılaşılmaktadır. 24 m. çapındaki büyük merkezi kubbe, ikisi paye, dördü duvar payesi olmak üzere altı dayanağa oturur. Yanlarda daha küçük ikişer kubbe ile örtülü kare bölümler vardır. Yapı, bir yenilik olarak, enine dikdörtgen bir yapıdır.

Etnoğrafya Müzesi Arkeoloji bölümü ve bahçesi ile birlikte geniş bir alanı kaplayan , içerisinde yer alan seçkin koleksiyonu ile farklı medeniyetlerin kültürlerine ışık tutuyor.Paleontolojik, Neolitik ve Kalkolitik çağlara özgü fosil kalıntıları sergileniyor. 1971 yılında hizmete açılmış olan binada ayrıca Trak’lara ait ev örneklerinden Roma dönemine özgü ikonalara, Edirne giysilerinden fotoğraflarına kadar görülmeye değer pek çok sayıda tarihi

Beyazid Külliyesi ve Şifahanesi  Tunca Nehri kıyısında bulunan külliye Edirne'nin en önemli yapıtlarındandır. Cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, mutfak, Erzak depoları ve öbür bölümleriyle geniş bir alana yayılmıştır.Sultan II.Beyazıd'in 1484-1488 yılları arasında yaptırdığı külliyenin mimari Hayreddin'dir. Çok etkileyici bir görünümü olan külliye küçüklü büyüklü yüze yakın kubbeyle örtülüdür.

Meriç Köprüsü 1842 yılında Abdülmecit zamanında inşa edilen köprü Edirne-Karaağaç yolu üzerinde yer alıyor.Köprünün üçgen prizma şeklindeki selyaranları ve köprü ayaklarında bulunan tahliye gözleri, dikkat çekiyor. Kemer kısmında; 8 Köşeli Yıldız, 12 Hayvanlı Türk Takvimi ve Selçuklu mimarisini vurgulayan iki ejderha figürü ön plana çıkıyor. Köprünün mermerden dizayn edilen “Seyir Köşkü” görülmeye değer.Dört dikdörtgen ayak üzerine oturtulmuş olan köşkün dış yüzeyinde silah, zırf, trampet ve miğfer gibi eşyaları sembolize eden motiflere rastlayabiliyorsunuz.

Balkan Savaş Müzesi Kıyık denilen tepe üzerindeki müze Edirne tarihi açısından büyük bir önem arz ediyor. Balkan Savaşı şehitleri anısına hazırlanmış olan müzenin koleksiyonda, şehre özgü eşyalar ve tarihi kalıntılar varlık gösteriyor.

Balkan Şehitliği  Sarayiçi mevkisinde yer alan şehitlik Balkan Savaşı’nda Bulgarlara esir düşen ve aç bırakılarak ölüme terk edilen 200.000 şehidin anısına yapılmış.

Makedonya Kulesi Hadrianopolis surlarından kalan kule heybetli görüntüsü ile turistlerin dikkatini çekiyor.Kuleye Fransa’dan getirilen özel saatin takılmasıyla birlikte Saat Kulesi ismi verilmiş. Kule etrafında günümüzde birtakım kaza çalışmaları yapılıyor. Çevresinde, eski surlardan kalma seramik fırınlar ve duvarlar göze çarpıyor.

Edirne Büyük Sinagogu Avrupa’nın en büyük ve dünyanın üçüncü büyük sinagogu olan Tarihi uzantısı Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Seferad Cemaati‘ne kadar dayanan Edirne Büyük Sinagogu, Türkçe’de “Toplantı Yeri” anlamına geliyor.1905‘te çıkan yangın sonucu restorasyon çalışmalarına tabi tutularak II. Abdülhamid‘in fermanı ile yeniden inşa edilmiş.

Bunlar dışında vaktiniz kalırsa gezilecek yerler listesine aşağıdaki yerleri de ekleyebilirsiniz

Ali Paşa Çarşısı,
Bulgar Kilisesi, 
Adalet Kasrı,
Karaağaç Tren Garı, 
Enez Kalesi,
Muradiye Camii, 
Adalet Kasrı Kulesi,
Edirne Sarayı, 
Gazi Mihal Köprüsü,
IV.Mehmet Av Köşkü, 
Hıdırlık Tabyası 
Saraçlar Caddesi.

























SELANİK


Selanik’in ilk kez MÖ 315’te Makedonya Kralı Kassander tarafından günümüzdeki Thermi yakınlarında kurulduğu biliniyor. Kassander’in eşi, Büyük İskender’in kız kardeşi olan Thessalonike’nin adını alan Selanik, yıllar içerisinde Makedonya coğrafyasının en önemli liman kentine dönüştü.
168 yılında Roma Cumhuriyeti’nde bağımsız bir şehir olarak varlığını sürdüren Selanik, Roma ticaret yollarının üzerinden geçmesi nedeniyle bölgenin ticaret merkezi haline geldi. 476’da Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Doğu Roma İmparatorluğu egemenliğine giren kent, bu imparatorluğun İstanbul’dan sonra en büyük ikinci şehri unvanını aldı.
1204’te Haçlıların işgal ettiği Selanik uzun süre Bizans işgalinde kalmış. 1423’te Osmanlılara yardım etme karşılığında Venediklilere verilmiş. 1430’da Sultan II. Murad tarafından Osmanlı ülkesine katılmış 1912 yılındaki Balkan Savaşına kadar bir Türk şehri kalmıştır. Bu tarihten sonra, Yunanistan’ın önemli şehirlerinden biri olmuştur. Çeşitli tarihi yapılar, Türk mahalleleri ile, uzun yıllar bir Türk şehri olmanın bütün özelliklerini taşıyan Balkan şehirlerinden biridir. Selanik, birçok Türk büyüklerinin olduğu gibi, Büyük Atatürkün de doğmuş olduğu bir şehirdir.
Selanik’e İzmir’e çok benziyor hele Kordon’u aynı atmosferi yansıtıyor.Hareketli bir liman kenti olduğundan değişik ülkelere mensup bir çok mülteci grubuyla karşılaşabilirsiniz bizim İzmir bu açıdan daha iyi.Şehirdeki iki Üniversitenin öğrencileri (Macedonian ve Aristoteles) şehri canlandırıyor. Sokaklar, mekanlar, kafeler ve gece hayatı bu yüzden ok hareketli . Tavsiyem şehri yürüyerek keşfedin ancak kordon Boyu çok uzun olduğundan kaykay tarzı araçları kullanabilirsiniz.
Selanik Tren Garı ve Otogar Türkiye’den gelen otobüsler yolcularını OSE Tren Garı’nın yanındaki alanda indiriyor ve dönüş biletinizi de tren garının içerisinde bulunan 16 nolu ofisten onaylatıyorsunuz.
Avrupa şehirlerinden elen otobüsler yolcularını Macedonia Intercity Bus Terminal’inde indiriyor.Bu terminalin önünde şehir merkezine giden 8, 12 ya da 31 numaralı belediye otobüsleri var (tek yön tam bilet 1 eur)
Hem otogar hem de tren garı şehrin merkezine yakın, otobüsten indikten sonra istediğiniz her yere yürüyerek kolayca gidebilirsiniz. Tren garının hemen yanında bulunan cadde Manastirou Caddesi ve devamı ise Egnatia Caddesi, bu cadde şehrin ana caddesi ve gideceğiniz her yere o caddeyi kullanarak ulaşabilirsiniz. Gardan caddeye çıktığınızda sola döneceksiniz çünkü şehir merkezi o tarafta. Eğer Selanik’e Atina’dan geçecekseniz tren kullanabilirsiniz., tren garından merkeze otobüsle gidecekseniz de 2, 3, 10 ya da 14 numaralı otobüslerden herhangi birine binmelisiniz. Eğer havayolu kullanarak gelmişseniz, havaalanı şehir merkezine 15 km uzaklıkta yer alıyor. Havaalanından şehir merkezine gitmek için çıkış kapısında göreceğiniz otobüs durağından 78, 78A ve 78N numaralı hatlardan herhangi birine binmeniz gerekiyor ve yolculuk ortalama 45-50 dakika sürüyor. 78 numaralı otobüs her yarım saatte bir kalkıyor, 78A günde bir kere sefer yapıyor, gece ise 78N numaralı otobüs çalışıyor. Aristoteles Meydanında inin her yere yakındır.

Atatürk Evi: Selanikte ilk gezeceğimiz yerlerden biri Ulu Önder Atatürk’ümüzün 1881 de doğduğu ev olacaktır.Şehir içinde evi gösteren işaretlere pek rastlayamazsınız, haritalarda ise küçük bir işaret vardır. Ata’nın evi Apostolou Pavlu Caddesi‘nde Türk Konsolosluğu’nun olduğu binada ile bitişiktir. 1870 yılında Rodoslu Müderris Hacı Mehmet Vakfı’nın tasarladığı ev üç katlı, o dönemden kalan testiler, bakır kaplar, çanak-çömlekler, küpler, sandıklar vs. sergileniyor.. Birinci katta misafir odası ve sandık odası var. Misafir odasının içerisinde kadife koltuklar, kanepeler, perdeler, bakır bir mangal ve sehpalar göreceksiniz. Evin ikinci katında Atatürk'ün doğduğu bu oda bulunuyor. Bu odada Atatürk'ün tunçtan yapılan bir büstü, yazı masası, pirinçten bir mangal ve koltuklar yer alıyor. Diğer odada ise Ata’nın kıyafetleri, kişisel eşyaları, fotoğrafları ve çeşitli belgeler sergileniyor. Türkiye Cumhuriyeti’ne ait bir toprak parçası olarak biliniyor Müze Pazartesi günleri kapalı ancak diğer günler 10.00-17.00 saatleri arasında ücretsiz ziyaret edebilirsiniz.

Aya Dimitros Katedrali Selanik merkezde aynı ismi taşıyan caddenin üzerinde yer alıyor. Türkiye Başkonsolosluğu ve Atatürk’ün Evi ile aynı cadde üzerinde, tam da caddenin başında yer alıyor.M.S. 324’de I.Konstantin Hıristiyanlığı devlet dini olarak kabul ettiğinde, Aziz Dimitrios’un onuruna Roma hamamlarının kalıntıları üzerine yapılmış görkemli bir tapınak.1988’de UNESCO Dünya Mirası Listesine dahil edildi..Günümüzdeki kilise, 7. yüzyılda eski tapınağın yerinde Piskopos John tarafından inşa edildi.

Aya Sofya (Azize Sofya) kilisesi Selanik merkezde, Aya Sofya ve Ermou sokaklarının kesiştiği noktada yer alıyor. 620–630 yılları arasında bir depremde yıkılan büyük bir Bizans bazilikasının yerine yapılmış. Venediklilerin egemenliğinde Katolik katedraline dönüştürülen yer, Osmanlı ile birlikte merkez camisi oldu. 1912’den bu yana yine kilise olarak hizmet veriyor. 1988’de UNESCO Mirası Listesine alındı.

Aristoteles Meydanı Şehrin ana meydanı ve en sevdiğim yerlerinden , Selanik’in özellikle akşamları en kalabalık ve capcanlı yerlerinden. Fransız mimar Ernest Hébrard’ın 1918’de dizayn ettiği meydanın büyük bir bölümü ellili yıllarda inşa edilmiş. Büyük İskender’in bir heykeli meydanın ortasında yer alıyor.Etrafta kafeler, alışveriş yerleri, barlar, kitapçılar, bankalar, oteller sıralanıyor. Gece de çok hareketli .Meydana bakan, şehrin en iyi beş yıldızlı otellerinden Electra Palace Hotel’i terasından Selanik’in manzaralarını görebilirsiniz.

Tsimiski Caddesi, İstanbul Kadıköy yakasındaki Bağdat Caddesi gibidir. Sadece ölçek olarak küçük olan caddede trafik ortadan akarken sağlı sollu bulunan mağazalarda alışveriş yapma imkanı bulabilirsiniz.

Lefkos Pyrgos  İzmir’in kordonunu andıran sahil şeridinde görülecek yerlerin başında  geliyor. Karşı kıyıdan bakıldığında şehri denizle buluşturan derin kıvrımlı körfez, şehrin imgesi olan genç kızın boynundaki değerli bir ziynet eşyasına benzetiliyor. Deniz dolgusu olmadığından İzmir Kordon kadar geniş değil tabi. Kıyı boyunca sıralanan barlardan birine oturup güneşin batışını izleyin. Beyaz Kule de bu kordon üzerinde yer alıyor.

Beyaz Kule Selanik’in simge yapılarından, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmış ve Osmanlı döneminde önce kale, sonra garnizon ve sonra da zindan olarak kullanılmış. Bir dönem adı Aslan Kulesi olan yer, sonraları Yeniçeri Kulesi olarak anılmış. Zindan olarak kullanıldığı dönemlerde Sultan II. Mahmud’un emriyle kuledeki tutukluların hepsi kılıçtan geçirilince adı Kan Kulesi olarak anılmaya başlanmış. Şehir el değiştirince simgesel olarak vaftiz edilerek ve beyaza boyanmış ve adını da buradan alıyor.Kule hâlâ bu isimle anılsa da zaman içerisinde yavaş yavaş eski rengine geri dönmüş. 6 katlı Hisar 1988’de Selanik erken Hristiyanlık ve Bizans anıtları ile birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girerken, aynı yıl Beyaz Kule Europa Nostra (Avrupa Kültürel Miras Kuruluşları Federasyonu) koruma ödülünü almış. Günümüzde müze olan kulenin tepesindeki şahane Selanik fotoğrafları çekiliyor. Müze pazartesi günleri kapalı ve diğer günlerde ise 8.30- 15.00 arasında ziyarete açık. Mutlaka uğrayın.

Selanik’in Şemsiyeleri Selanik’in simgelerinden birisidir. Sahilde Beyaz Kuleyi geçtikten sonra deniz kıyısında iskelede göreceğiniz sanat eseri 1997 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilen Selanik için Giorgos Zongolopoulos tarafından yapılmıştır

OTE Tower İlk olarak yunan telekomu olarak hizmet veren kule bugünlerde gsm operatörü Cosmote tarafından kullanılmaktadır. 360 derece dönen kafetaryasında kahve içip manzarayı seyredebilirsiniz.

Ancient Agora (Roma Agarasi): Antik Roma Roma Forumu, M.Ö. 42 - M.S. 138 yılları arasında inşa edilmiş ve 1962 yılında yapılan arkeolojik kazılarda keşfedilmiş. İnşa edildiği dönemde şehrin sosyal, ekonomik, idari, kültürel ve dini merkeziymiş. Tıpkı İtalya’da bulunan Roma Forumu gibi dönemin kamu binaları, mahkemeleri, pazar alanları, hamamlar, dükkânlar, eğlence yerleri vs. bu kompleks içerisinde yer alıyormuş ancak günümüze ulaşamamış. Roma İmparatorluğun’da hizmet binaları, sosyal yaşamın her alanı ve şehir sakinleri tarafından insanlarla doluyordu. Şehrin bu bölgesi geliştirilmiş, arkeolojik kalıntılar değerlendirilmiş ve ziyaretlere açılmıştır. Bugün, agoranın iki kısmı restore edilmiştir ve kültürel faaliyetler için kullanılmaktadır.

Galerius Sarayı Gaius Galerius Valerius Maksimianus kısacası Galerius M.S. yaklaşık 250 yılında Sardika yakınlarında günümüz Sofya Bulgaristan’ında doğdu. Ailesi çiftçiydi, kendisi de gençlik yıllarında çobandı. Cesaret ve yetenekleri sayesinde Roma ordusunda ilerledi ve doğduğu alt tabakadan ayrıldı ve Roma ordusunda üst rütbelere ulaştı. 3. yüzyılın sonunda imparator Dioklitianos büyük bir değişim yaptı. Roma İmparatorluğunun yönetimini ortak yöneten dört lidere verdi fakat her bir dört lider ayrı coğrafi bölgelerdeydiler (tetrarşi olarak bilinir). Bu dört parçadan bir tanesinin, Balkan yarımadasının yönetimi de Galeriusa verildi. 299 yılında Galerius Perslere karşı kazandığı son zaferde sonra yerleşmek için Selaniği seçti. Bu Roma şehrinin güney doğu bölgesinde 150.000 metre karelik Rotonda’dan denize, doğu tarafından Aya Soyfa kilisesine kadar uzanan çok büyük bir arazide gösterişli bir saray bloğu inşaa etti. Burada sadece saray görevlileri ve uşakları kalmıyordu, şehrin türlü hizmet binaları ve tapınakları da yer alıyordu. Ana saray günümüz Navarinοu meydanı ve Dimitrious Gounaris sokağı arasında bulunuyordu. Denize karşı inşaa edilmiş ve günümüzde toprak altında kalmış olan birçok binadan oluşuyordu. Kral dairesinin günümüze dek ayakta kalmayı başarmış bazı parçaları kötü durumda olsalar da, zamanında bu yapıların ne kadar gösterişli olduğunu anlatmaya yeterli: daire ve odalar, kemerli büyük bir daire, hamamlar, dıştan sekiz çaplı içten ise yedi kubbeli bir bina. Yer mozaikleri kalıntıları, mermer döşemeler sarayın ne kadar parlak, zengin ve gösterişli olduğunu gösteriyorlar. Bugün, kazı, kurtarma ve onarım çalışmalarıyla bu harika eserlerin bir kısmı gün ışığına çıkarılmış.

Kamara (Galerius Kemeri) – Rotonda, şehrin en iyi bilinen ve Selanikli’lerin ve şehirdeki öğrencilerin buluşma noktasıdır. MS 3. yüzyılın sonunda ve 4. yüzyılın başında, Roma İmparatoru Sezar Galerious’u onurlandırmak için yapılmış. Kamara’nın 4 ana sütununda Galerious’un İran Kralı Nerseh’e karşı kazandığı galibiyetler anlatılıyor. Kabartmalarda ve işlemelerde ise savaşlar, diğer askeri hadiseler ve Galerius’un ordusuyla birlikte İran topraklarına ilerlemesi tasvir edilmiş. Meydan Dimitriou Gounari ve Egnatia yollarının kesiştiği noktada yer alıyor. Kamara’dan biraz yukarı çıktığınızda ise Osmanlı döneminden kalma Rotonda Camisini göreceksiniz. Şimdilerde müze olarak kullanılmaktadır

Selanik Arkeoloji Müzesi (Archaeological Museum Of Thessaloniki) Yunan mimar Patroklo Karantino’nun tasarım anlayışından çıkan , 1962 yılından beri farklı ülkelerden gelen sanatseverleri ağırlıyor. Andronikou caddesinde konuşlanmış olan müzenin koleksiyonunda, tarihi uzantısı Makedonya’ya kadar dayandırılan köklü eserlere yer veriliyor.

Yeni Hamam Selanik şehrinin kuzey kısmında bulunmaktadır. Aziz Dimitriou kilisesinin kuzeyinde, Kassandrou ve Aziz Nikolau caddelerinin kavşağında yerde bulunmaktadır. Bir Osmanlı mimarisi olan Hamam, 16. yüzyılın son çeyreğinde Selanikte yüklü bir miktarda mülk sahibi olan Hüsrev Kedhu’da tarafından inşa edilmiştir. Hamam tek bir mimarı topluluktan oluşan bir yapı olup, iki bölümden oluşmaktaydı yani hem erkeler hemde kadınlar için yapılmıştı. Her cinsiyet için ayrı bölümler vardı. Ancak 20. yüzyılda anıt, kullanım değişikliği nedeniyle ve yapılan yanlış restorasyonlar nedeniyle gerçek karakteri ile ilgisi olmayan büyük bir rebizyona uğradı ve gerçek özelliğinden hızlı bir şekilde uzaklaşmaya başladı.
Yeni Hamam Selaniğ’in kurtuluşuna kadar yani 1912 yılına kadar Hamam olara işlev görmüştü. 1919 yılında Yunan Devleti’nin denetimine geçti, 1937 yılında bir kişi tarafından satın alındı. Satışından hemen sonra, etrafındaki mağazalarının deposu olarak kullanıldı ve daha sonra sinema salonu olarak kullanılmaya başlanıldı.Üzeri yarım küre kubbe şeklinde kaplı olan yapının doğu tarafındaki bulunan iki oda korunmuş ancak aralarında bulunan duvarların yıkılması ile birlikte yapı daha sonra Eglis adlı sinema salonuna çevrilmiştir. Sinema salonu 1978 yılına kadar açık kalmıştır. Günümüzde yapı aynı adı ile yani Eglis adı altında tiyatro-müzik gösterileri faliyetlerinde kullanılmaktadır. Anıtın batı tarafında bulunan odaların duvarları diğer duvarlara göre değişikti ve daha sonra bu duvarlar yıktırılarak yazlık sinema salonuna çevrildi ve günümüzde bu amaçla kullanılmaktadır.

Bey Hamamı Selanik’in merkezinde, Azize Meryem ya da Meryem Ana Kilisesi’nin doğu kısmında, Egnatia, Arıstotelous ve Metropolit Gennadiou kavşağında bulunmaktadır. Büyük bir Osmanlı hamamı, arapça kitabelerine göre 1444 yılında Sultan ikinci Murat tarafından yaptırılmıştır. Bey Hamamı, kendi türünde bir ilk olup, Türklerin Selaniğ’i 1430 yılında işgalinden kısa bir süre sonra inşa edilmiştir. Hamam hem erkeklere hemde kadınlara hizmet verecek şekilde tasarlanmıştı. Her cinsiyet için ayrı bölümler vardı, erkeklerin bölümü kadınların bölümünden daha geniş, dekorasyon bakımından daha lüks ve zengindi. Hamamın her iki bölümüde tipik şekilde biçimlendirilmiş olup Hamamın doğu tarafında büyük bir dikdörtgen şeklinde bir su deposu bulunmaktadır. Bu su deposu zamanında hamamın su ihtiyacını karşılıyordu. Bey Hamamı 1968 yılına kadar bütün özelliklerini koruyarak çalışır durumda kalmış sadece adı değişikliğe uğramış, son yıllarda adı (Cennet Hamamı) olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Hamam hemen hemen bütün özelliklerini özgün formunu koruyarak ve değişmeden bugüne kadar muhafaza etmiştir. Böylece anıt Osmanlı hamamlarının birkaç örneklerinden biri olarak ve bozulmadan Yunanistan’da günümüze kadar korunmuş ve ulaşmıştır. Yapı günümüzde kültürel etkinlikler, ve geçici sergiler amacıyla kullanılmaktadır.

Yahudi Hamamı Selanik şehrinin güney batısında ki Kral Herakliou ve Komninon kavşağında bulunmaktadır. Bilinen büyük bir Osmanlı hamamıdır. Bugün bölge Çiçekçiler ismiyle de anılmaktadır ve 1951 yılından beri bölgede çiçekçi dükkanları faliyet göstermektedir. Türkçe belgelerine göre yapı bir çok değişik isimle anılmıştır. Örneğin, «Halil Ağa Hamamı, Pazar-ı Kebir Hamamı, Pazar Hamamı, Kadınlar Hamamı». Yapı esasen Yahudi Hamamı olarak anılmaktadır. Çünkü yapı Yahudilerin çok yoğun olarak yaşağadığı bir mahallede yapılmıştır.

Selanik Kalesi Surlar Selanik şehri Helenistik dönemden 19.yüzyılın ikinci yarısına yani Osmanlı Hakimiyetine kadar, surlar içinde korundu ve şehir bu yönde kalkınmaya başlandı.Surlar şehri bir yandan düşmandan korurken, bir yandan da burjuva ile köylü sınıfı arasındaki sınırları belirliyordu. Selanik şehrinin kurucusu olan Makedonya kralı Kassandros, şehri daha korunaklı hale getirmek için ekstra savunma çitleri inşa etti ve bu Roma dönemine kadar böyle sürdü. Surların harebeye dönmüş bölümleri sürekli düşman saldırılarından ve düşmandan daha iyi korunmak için 1.yüzyılın ortalarında yani İsa’dan sonra yenilendi, 3.yüzyılın ortalarında Gotlar’ın sürekli düşmanca saldırılarını önlemek için, yeni kare planlı bir kule inşa edildi ve eksensel olarak yerleştirildi. 3.yüzyıl sonunda hasas olan sur duvarları bakımdan geçirildi ve onarıldı. 4.yüzyıl sonunda kral 1. Teodosiou zamanında görkemli askeri tahkimat çalışmaları gerçekleştirildi ve surlar uzatıldı. Daha sonraki yıllarda savunma çitleri daha güçlendirilmiş hale getirildi, öyleki 7.yüzyıl ortalarında saldırılara daha dayanıklı olması için çok sık aralıklarla kuleler inşa edimeye başlandı ve buda Selaniğin karadan kuşatılmasının son derece imkansız hale getiriyordu. Takip edilen yüzyıllarda gerek deprem gereksede saldırılar sonucunda surlarda onarım ve restorasyon kaçınılmaz hale gelmişti. Selaniğin 1430’da Türkler tarafından işgalindan sonra surlarda, çevre duvarlarında ve büyük kulelerde, örneğin Beyaz Kule ve Yedi Kulede yeni düzenlemelere yapılmıştı.
Selanik surları şehrin dört tarafınıda içine alacak yani bütün şehri çevreleyen şekildeydi (doğu, batı, güney ve kuzey), surların görünüşü bir masa biçiminde olup uzunluğu yaklaşık olarak 8 kilometreydi. Yüksekliği ortlama olarak 10 ile 12 metre civarındaydı ve kalınlığı 5 metreye ulaşıyordu. En hassas olan şehrin ova bölgeleri, güçlü savunma üçgen konsollarla desteklenmişti. Yamaçların yan taraflarında özellikle dikdörtgen kulleler inşa edilmişti. Surların güneybatısında 4.yüzyılda büyük Konstantin tarafından yapılmış bir yapay liman vardı, surların kuzeydoğusunda bitişik şekilde Akropoli vardı ve dikdörtgen kule ile dönüşümlü üçgen çıkmadan oluşan ayrı bir surdan oluşuyordu. Selaniğ’in dört ana giriş kapısı vardı: iki kapı batı bölümüne açılıyordu, «Hirisi Kapı ve Litaia Kapısı» ve diğer iki kapı doğu bölümüne açılıyordu, «Kassandreotiki Kapısı yada diğer adıyla Kalamaria Kapısı, Yeni Hirisi Kapısı ». Bu kapıların dışında bir çok küçük kapılarda mevcuttu. Bu küçük kapılar gennelikle askeri hizmetli amaçlar için kullanılmaktaydı. 1873 yılında Türklerin şehri güzelleştirilmek maksadıyla surların büyük bir kısmı sistematik olarak yıkılmaya başlanıldı, surların güney duvarı bir başka adıyla deniz duvarı (çünkü denize doğru bir genişleme söz konusu olduğu için böyle adlandırılmıştı) tamamen yok edilmişti. Bugün Selanik surlarının uzunluğu 4 kilometre civarında olup ve etkileyici bir bina kümesi oluşturmaktadır.

Yedi Kule (Heptapyrgion), şehrin sırtlarında görülmesi gereken tarihi yerlerden biri. Osmanlının ilk zamanlarında Çavuş Bey tarafından 1431’de Bizans surları içine inşa edilmiş. Osmanlı döneminde Zincirli Kule olarak bilinen yer bugün Yedikule olarak adlandırılıyor. Burası 1980-1989 arasında hapishane olarak kullanılmış.Günümüzde ise açık hava müzesi olarak hizmet veriyor. Selanik turları listesinde kendine yer edinen Yedi Kule, şehrin en güzel manzarasına sahip yerlerinden biri. Dik bir tepede olduğundan çıkmak için taksi önerilir.

Hamza Bey Camisi diğer adıyla Alkazar, Alkazar ismini ünlü sinema salonundan almaktadır. Hamza Bey Camisi 20. yüzyılda uzun süreli sinema salonu olarakta kullanılmıştır. Selanik merkezinde olup, Egnatia ve Benizelou caddelerinin kesiştiği kavşakta bulunmaktadır. Yunanistan’da bulunan görkemli Osmanlı yapılarından biridir. Elimizdeki verilere göre ve anıtın yazıtlarından hareketle Hamza Bey Camisi’nin 1467 yılında o dönemin Selanik yüksek rütbeli subayı Hamza Bey’in kızı Hafsa Hatun tarafından yaptırılmıştır. Selaniğ’in Türkler tarafından 1430 yılında işgalinden sonra yapılan ilk cami olduğu bilinmektedir. İlk başlarda bir mescid özelliğini taşıyordu yani minaresi olmayan bir mahalle camisiydi. Harim yeri kare şeklinde olup 17 m yüksekliğinde bir kubbe ile muhafaza ediliyor ve kubbe kurşun levha ile kaplıdır. 16. yüzyılın ikinci yarısında yani 1570 ve 1592 yılları arası Selanikte ki müslüman nüfusunun artışı ile birlikte, yapı dahada genişletildi ve iki yeni dikdörgen biçiminde yer, salonun kuzey ve güney kısmına eklendi. Salonun batı kısmında perimetrik bir kapalı çarşı inşa edildi ve büyük bir minare dikildi. 1620 yılında ikinci kitabeye göre yapı bir depremden yada yangından dolayı ağır hasara uğramış ve Kapıcı Mehmet Bey tarafından kapsamlı bir tadilatan geçirilmişti.
Hamza Bey Camisi 1912 Selaniğ’in kurtuluşundan hemen sonra cami olarak kullanılması yasaklandı. Kurtuluş yıllarından sonra yapı büyük hasarlara uğradı, değişik amaçlarla kulanıldı, kötü ve dikkatsiz onarımlardan geçti ve büyük ölçüde doğal estetiği’ni kaybetti. 1917 yılındaki Selanik yangını şehir merkezini büyük hasara uğrattı ve bu yangından dolayı yapı da büyük hasara uğradı ve 1925 yılında yapının minaresi yıktırıldı. Yapı uzun yıllar mültecileri barındırmakla kullanıldı, yapıda bir çok değişiklikler yapıldı ve çevredeki iş yerlerinin deposu olarak kullanıldı. En büyük değişikliği sinema olarak kullanıldığı dönemde yaşadı, ilk başta açık sinema salo’u olarak kullanıldı ama daha sonra kubbenin bulunduğu yere bir metal çatı yerleştirilerek kapalı sinema salon’u olarak da kullanıldı. Son yıllarda yapı yalnızlığına terkedilmiş bir biçimde öylesine kaldı. 2006 yılında Arkeoloji Hizmeti yeni bir programla anıtın kurtuluşunu ve koruma altına alma adıyla bir program yürürlüğe koydu ve anıtın tekrar eski halini koruyarak bir müze olarak kullanılmasını ve Selanikte ki metro çalişmaları sırasındaki kazılardan elde edilecek tarihi parçaları burada Selanik halkına sunmayı planlamaktadır.

Bedesten  Sultan 2. Mehmet döneminde inşa edilmiştir (1455-1459). Venizelou ve Solomou Sokaklarının köşesinde, Hamza Bey Camisi’nin ve kentin eski belediye binasının karşısındadır.Dört kenarının her birinde bir giriş kapı bulunan dikdörtgen bir yapıdır.

Moni Vlatadon (Vlatades Monastery): Kalede doya doya manzarayı izlediyseniz ve fotoğraflarını çektiyseniz artık yürüyerek aşağı inmeye başlayın. İniş yolunda geçtikten 5-10 dakika sonra hemen solunuzda Moni Vlatadon denilen Bizans manastırı kalacak. Bu manastır yazılı kaynaklara göre 14. Yy’da inşa edilmiş ve yüzyıllar boyunca çeşitli eklemeler yapılmış. 16. Yy’da ise Osmanlılar tarafından kullanılmış. Tonozlu şapeli, kavisli kemerleri, çok değerli Bizans ikonaları ve 14. Yy’dan kalma freksleri görülmeye değer. Denizden yüksekliği 120 metre olduğu için muazzam bir manzara sunuyor. Eğer açıksa ücretsiz olarak içine girebilir ve inceleyebilirsiniz.

Church of Pagania Chalkeon: Roma Forumunun hemen arka tarafında, karmaşık dört haç kilisesi mimari türünde inşa edilen Church of Pagania Chalkeon yani Pagan Kilisesi’ni göreceksiniz. Bakırcılar bölgesinde yer alan bu kilise, adını da bu bölgeden almış ve Meryem Ana’ya adanmış. Batı girişinde bulunan mermer kapı girişindeki yazıta göre; 1028 yılında, Protospatario Komutanı Hıristoforo, komutanın eşi Maria ve çocukları tarafından mezar kilisesi olarak inşa edilmiş. Mezarlar günümüzde halen yerini koruyor. Kiliseye giriş ücretsiz.

Kapani Market: Pagan Pagan Kilisesi’nin olduğu Egnatia caddesinden karşıya geçtiğiniz zaman Kapani Market’i göreceksiniz. Burası 1837 tarihli ancak 1889 yılında ve 1917 yılında yanıp kül olduktan sonra 1978 yılında restore edilerek tekrar hizmete girmiş. İlk yapıldığı günden bu yana şehrin her anlamda alışveriş ihtiyacını karşılayan en önemli alanlarından birisi .Tarihi detaylarının haricinde burası normal bir pazar alanı yani baharatlar, yiyecekler, meyve-sebzeler, balıkçılar, kasaplar vs. yer alıyor. Meyveler gerçekten taze oluyor, uygun fiyata alışveriş yapabilirsiniz.

Modiano Pazar Selanik şehir merkezindeki çarşı 1908’de Musevi mimar Eli Modiano ve ailesi tarafından yaptırılmış. Yüzyılın başına kadar Yunanistan’ın Selanik şehrinin nüfusunun yarısı Musevilerden oluşuyordu. Pazarda deniz ürünleri, sebze-meyve reyonları, kasapları, çerez hoş vakit geçirilecek yerlerden birisi.

Ladadika Şehrin tavernalarıyla ünlü bölgesi , geleneksel Yunan ezgilerini dinlerken keyifle yemek yemek yiyeceğiniz bir yer olarak aklınızda kalsın.

Eski Liman: Meydanı gezdikten sonra meydan sağınızda kalacak şekilde kordondan devam ettiğinizde, kordonun bittiği yerde solunuzda eski limanı göreceksiniz. Liman bölgesine ücretsiz olarak girebilirsiniz, zaten girdiğinizde yaz dönemi ise güneşlenen insanları göreceksiniz. Burası artık liman olarak değil sanat galerisi olarak kullanılan bir yer. Depolarda sergiler oluyor, yaz aylarında akşam etkinlikleri yapılıyor ve festivaller düzenleniyor.





































SOFYA


Sofya ya otobüsle gelirseniz yeni yapılan Sofya Tren Garı yanında bulunan uluslararası otobüs garında ineceksinizdir buradan metro ile ( Tek yön 1.60eur) eski şehir merkezi Serdikaya’ya geçebilirsiniz.Serdika bölgesi hem Vitoşa Caddesine yakın hemde Banyabaşı Camii ve Sveta Nedelya Kilisesi gibi tarihi yapıları görebilirsiniz.
Sofya Vadisi üzerine kurulan başkentin çevresi dağlarla korunuyor. 550 metrelik rakımı ile ülkenin en yüksekte kurulu yerleşim yerlerinden biri konumunda. Sofya her zaman Bulgaristan’ın başkenti değildi. Şehrin ülkenin en önemli kenti olması için epey bir zaman geçmesi gerekti. Tarihi kaynaklara göre kentin bulunduğu bölgede M.Ö. 7’nci yüzyıllarda bölgede kurulu olduğu bilinen Serdika şehri bulunuyordu. Burada ise Balkan Yarımadası’nın o dönemdeki yerli halkı olan Traklar yaşardı. Ancak zaman içerisinde büyüyen ve tüm Avrupa’yı fetheden Roma İmparatorluğu bu lokasyona da uğradı. Doğu Roma İmparatorluğu’nun önemli bir şehri haline gelen Sofya, 9’ncu Yüzyılda Kuzey’den gelen Slavların akınına uğradı ve Bulgaristan’ın kurucusu kabul edilen Han Krum’un şehre verdiği Sredets ismi ile daha da büyüyerek önemini arttırdı. 
Sofya tarihi boyunca pek çok medeniyetin uğrak noktası oldu. Birinci Bulgar İmparatorluğu’nun hâkimiyetini sona erdiren ise Bizanslılar oldu. Ülkenin yeniden yükselişi ve “Altın Çağı”nı yaşaması ise İkinci Bulgar İmparatorluğu sırasında gerçekleşti. Ülke bu dönemde Kuzeyde Moldova topraklarından, Güneyde Ege Denizi’ne kadar uzanan büyüklüğe ulaştı. Yükseliş devri ise 14’ncü Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altına girmesiyle sona erdi. Ancak neredeyse 500 yıllık Osmanlı dönemi Sofya’nın önemini hiç azaltmadı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nın sonucunda 4 Ocak 1878'de tekrar egemenliğini kazanan Bulgaristan’ın yeni meclisi, 3 Nisan 1879 tarihinde Sofya’yı ülkenin başkenti ilan etti.Balkan ve Dünya Savaşları’nda zarar görse de Sofya her zaman önemini korumaya başardı. 1946 yılında kurulan Bulgaristan Halk Cumhuriyeti sürekli gelişerek büyüdü ve verilen özel önemle altyapısına dikkat edilerek genişlemeye devam etti.

Sofya Gezilecek Yerler Listesi
  • Aleksandr Nevski Katedrali
  • Banyabaşı Camii
  • Sveta Petka Kilisesi
  • Aziz George Rotunda Kilisesi 
  • Vitoşa Bulvarı 
  • Borisova Gradina
  • Boyana Kilisesi
  • Ulusal Doğal Tarih Müzesi
  • Ulusal Kültür Sarayı
  • Ivan Vazov Ulusal Tiyatrosu
  • Sosyalist Sanat Müzesi
  • Ulusal Sanat Galerisi
  • Rus Kilisesi
  • Sofya Hayvanat Bahçesi
  • Central Sofia Market Hall
Aleksandr Nevski Katedrali (Alexander Nevsky Cathedral), Dünya’nın en büyük Ortodoks katedralleri arasında sayılan yapının kubbesi altın kaplama ve 12 adet değişik büyüklükte çanı bulunuyor. Osmanlı-Rus Savaşı’nda ölen 200.000’e yakın Slav kökenli asker anısına inşa edilmiş.Bu savaş sonrasında Bulgaristan bağımsızlığını kazanmış. 1912 yılında tamamlanarak kullanıma açılmış.

Banyabaşı Camii (Banya Bashi Mosque), 1576 yılında Mimar Sinan tarafından inşa edilen Banyabaşı Camii, günümüzde Sofya’da ibadete açık tutulan tek Müslüman ibadethanesi konumunda. Avrupa’nın en eski camilerinden biri. Zamanında camiyi Kadı Seyfullah Efendi yaptırdığı için halk arasında Seyfullah Efendi Cami olarakta bilinir. Komünizm çöktükten sonra aslına uygun olarak restore edilen caminin en dikkat çeken özelliği ise eşsiz kubbesi ve minaresinin yüksekliği. Giriş ücreti ödemeden ziyaret edebileceğiniz yapının içerisinde 700 kişi ibadet edebiliyor.

Sveta Petka Kilisesi : Serdika metrosundan çıktığınız gibi karşınıza çıkan bu küçük Ortodoks kilisesi, 11. yüzyılda Aziz Petka anısına yapılmış. Osmanlı zamanında boyanan bu küçük kilisede, Bulgaristan’ın ulusal kahramanı Vasil Levski’nin mezarı bulunuyor. (Giriş Ücreti: 2 Leva) Tarihi bir kilisenin çevresinde eski ve büyük yapılar bulunuyor.

Aziz George Rotunda Kilisesi (Church of St. George) 4. yüzyılın başlarında erken Hıristiyanlık dönemine ait kilise Sofya’da inşa edilmiş en eski yapı unvanını taşıyor.Osmanlı döneminde cami olarak kullanılmış.Yapının arka tarafında, Roma dönemine ait bir yolun kalıntılarını görebilirsiniz. Kilisenin karşısında Saint Sofia’nın bronz ve altından yapılan heykelini görebilirsiniz.

Vitoşa Bulvarı (Vitosha Boulevard)  Adını Sofya yakınındaki Vitoşa Dağından alan bulvar, 1. Dünya Savaşı döneminde inşa edilen kamusal binalar sayesinde önemli bir ticari merkez haline gelmiş.
Sofya’nın en hareketli ve önemli alanında bir çok ünlü markanın mağazaları, sağlı sollu yayılmış kafe ve restoranlar bulunuyor ayrıca bulvar üzerine güzel bir mimariye sahip Sofya Adalet Sarayı, Sveta Nedelya Ortodoks Kilisesi, Ulusal Kültür Sarayı gibi binalarıda görebilirsiniz.

Borisova Gradina Boris’in Bahçesi anlamına gelen ve yapımına 1884 yılında başlanan park adını      Çar 3. Boris’ten almış. 1944-1989 yılları arasındaki Komünist rejim parkın adını adını Özgürlük Parkı olarak değiştirmiş. Parkın içinde Sovyet Anıtı, Üniversite Gözlem Evi, Açık Hava Okulu gibi ilginizi çekebilecek yerleri ziyaret edebilirsiniz.

Boyana Kilisesi (Boyana Church) Kent merkezinin 8 kilometre güneyindeki Vitoşa Dağı’nın eteklerinde yer alan , farklı dönemlerde inşa edilmiş 3 yapıdan oluşuyor.İnşa süreci 10. yüzyılın sonunda başlayıp, 19. yüzyılın ortasında sona eren kilisenin en önemli özelliği olarak 1259 yılında çizilmiş freskleri gösteriliyor.
Yapının önceki dönemlerinde çizilmiş duvar resimlerinin üzerine işlenmiş 89 sahnede 240 insan figürünü barındıran bu freskler, Doğu Avrupa Orta Çağ sanatının günümüze ulaşmış en başarılı örnekleri arasında sayılıyor.

Doğal Tarih Müzesi (National Museum of Natural History) Alanında ülkenin ve Balkanlar’ın en eski ve en zengin içeriklisi olan müze Prens Ferdinand’ın emriyle 1889 yılında kurulmuş. Kurulduğu dönemde prensin kuş, memeli ve kelebeklerden oluşan kişisel koleksiyonunun sergilendiği müze, günümüzde Bulgaristan’ın ve dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen örneklerinin ölü veya diri olarak sergilendiği tek ulusal enstitü konumunda.
Ulusal Kültür Sarayı (National Palace of Culture) Bulgaristan’ın kuruluşunun 1300. yıl dönümü olan 1981’de açılmış. Ağırlıklı olarak konserler için kullanılan kültürel merkez, 13 holü ve 15 bin metrekarelik sergi alanıyla Güneydoğu Avrupa’nın en büyük çok fonksiyonlu konferans ve sergi merkezi konumunda.Kültür sarayının yeraltında kalan 3 katında ise kafeler ve mağazalar bulunuyor.

Ivan Vazov Ulusal Tiyatrosu (Ivan Vazov National Theatre), Kent Bahçesi’ne bakan bir grup tiyatrocu tarafından 1904 yılında kurulmuş. Tiyatronun 1952-1962 arasında Krastyu Sarafov adıyla anılan binası, 1907 yılında kullanıma açılmış. 1923’te yangın sonucu, 2. Dünya Savaşı’nda ise bombalamalarla ağır hasar alan tiyatro binasının dışı her defasında aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Ancak Neo-klasik mimari ile inşa edilen binanın iç kısmında ve ön cephesinde önemli değişiklikler yapılmış.
Sosyalist Sanat Müzesi (Museum of Socialist Art),  1944-1989 yılları arasındaki komünist rejim dönemine ait sanat eserlerinin sergilendiği müze 2011’de açılmış. Koleksiyonu 45 yıllık dönem içerisinde yaratılmış bir çok heykel, büst ve tablolardan oluşan müzede Todor Zhivkov, Vladimir Lenin, Joseph Stalin gibi komünizmin önde gelen liderlerinin, komünist yönetim altında çalışmış işçilerin, kızıl ordu askerlerinin heykellerini ve portrelerini görebilirsiniz.

Ulusal Sanat Galerisi (National Art Gallery) 1934 yılında kurulmuş Ortaçağ döneminden itibaren oluşturulmuş yerli ve yabancı eserlerden oluşan 50.000 parçalık koleksiyona sahip. Monarşinin kaldırılmasının ardından 1946’da Battenberg Meydanı’ndaki eski Kraliyet Sarayı’na taşınan müzenin koleksiyonunun büyük kısmını 19. ve 20. yüzyıl tabloları oluşturuyor. Müze, Bulgar halkının kültürel ve sanatsal gelişimi hakkında bilgi edinmek için ideal bir mekân.

Rus Kilisesi (The Church of St Nicholas the Miracle-Maker) Yeşil Beyaz renkleri ve Altın kaplı kubbeleri ile  Sofya’nın en güzel kilisesi olarak tanımlanıyor. Bulgaristan’ın özgürlük savaşı sırasında bu alanda bulunan Saray Camii Rus Birlikleri tarafından yıkılıp yerine 1914 yılında bu kilise inşa edilmiş.

Central Sofia Market Hall 3 katlı olarak 1911 yılında inşa edilen Sofya Merkez Çarşısında gıda, giyim, kuyum, fast food dükkânları ve tezgâhları bulunuyor.Günümüzde kentin en önemli ticaret merkezi konumunda bulunuyor, kent merkezindeki Marie Louise Bulvarı’nda yer alıyor.Pazar yeri binasının mimarisi, Neo-Bizans ve Neo-Barok ayrıntılarla dikkat çekiyor.

Sofya’da Gezilecek Diğer Yerler
Sofya seyahatinizde yeteri kadar vaktiniz varsa gezi listenize şu noktaları da ekleyebilirsiniz;
·        National Museum of Military History
·        Vitosha Dağı
·        Antika Pazarı
·        City Park
·        Kara Camii
·        Women’s Market
·        Borisova Gradina TV Kulesi
·        Etnoğrafya Müzesi
·        Kraliyet Sarayı
·        Krystal Garden
·        Love Park
·        Pirotska Caddesi
·        Sofya Sinagogu
·        St Paraskeva Kilisesi
·        Tsar Ivan Shishman Caddesi

Sofya Merkez Tren Garı



Sofya Metrosu



Rus Kilisesi



Şehir içi tramwayları

Sofya Otobüs Terminali

Sveta Nedelya Kilisesi

Serdika Antik Alanı ve arka tarafta Banyabaşı Camii

St Sofia heykeli

Sofya Tarih Müzesi

Market Hall

Sofya Sinagogu

Market Hall

İvan Vazov Tiyatrosu


Alexander Nevsky Katedrali





Banyabaşı Camii Karşısında yer alan Türk Lokantası