28 Temmuz 2017 Cuma

MARTIGNY,İSVİÇRE












Martigny, İsviçre’nin, Valais Kantonu’ nda, 15.000 nüfuslu bir kasaba. Forclaz Geçidi ile Fransa’ya, Büyük St.Bernard Geçidi ile İtalya Aosta’ya bağlanan bir kavşak noktası. Buradan,  İsviçre’nin Verbier kayak bölgesine çıkıp, kayak yapılabiliyor.
Kasabanın,Roma’lılara kadar uzanan bir tarihi var. M.S.1.yy.da Martigny bir Roma garnizonu.  Sezar  buraya 12.lejyonu yollayarak, tüccarların geçerken çok vergi ödedikleri İtalya  geçişi St.Bernard geçidini almalarını istiyor. Şehrin gelişimi  ve önem kazanması da bu Roma lejyonunun yerleşmesi sonrasında oluyor.

MATTERHORN-CERVINO ITALY



Mavi Göl'den Matterhorn dağı











Matterhorn (Almanca), Cervino (İtalyanca), Cervin (Fransızca), İsviçre Alpleri'nde bulunan bir dağdır. Dağın yüksekliği 4.478 metredir.
Fransa tarafından gelirseniz İtalya Aosta Vadisine gitmek için Mont Blanch dağının altındaki tünelden geçmeniz gerekiyor.Chamonix-Mont Blanch tüneli 11 km.. Tünelde çok sıkı güvenlik kuralları var. 50 km.den  yavaş, 70 km.den hızlı gidilmiyor. Öndeki araç ile aranızda mutlaka 30 m. mesafe bırakmanız gerekiyor ve bu standartı parayı ödeseniz bile gişeyi açmadan sizi bekleterek sağlıyorlar. Tırlar ise gruplar halinde konvoy olarak, önde ve arkada polis eskortu ile geçiyorlar.
Aosta Vadisi
Mont Blanch tünelinden sonra 11 tünelden daha geçerek Aosta Vadisi’ndeki İtalya’nın kayak merkezi olan Couermayer Şehrine geliyorsunuz.Aosta Vadisi İtalya’nın en küçük ama en dağlık bölgesidir İsviçre'nin Valais kantonu ile İtalya'nın Piyemonte ve Aosta Vadisi bölgelerinde bulunan Pennine Alpleri'nin doğu cephesinde bulunur.

4 Temmuz 1865’de İngiliz çizer Edward Whymper önderliğindeki grubun Matterhorn’a (14 bin 692 fit ) yaptığı olağanüstü tırmanış, sporun büyümesindeki dönüm noktası oldu.Fakat facia dönüş yolunda vurdu ve yedi kişilik ekipten dördü düşerek öldü.İpin kesildiğine dair kanıtlanmamış suçlamalar yapılsa da, onları sağ kalanlara bağlayan halat kopmuştu.Whymper bu tırmanışı ve daha önce dokuz başarısız tırmanış teşebbüsünü Alplere Tırmanış adlı klasik eserinde anlattı.(1871)

CENEVRE GÖLÜ






















Cenevre Gölü, İsviçre'nin güneybatısında, yukarı Sawoie bölgesinin (Alplerin) kuzeyinde ve Rhone havzasının (Fransa'nın) kuzeydoğusunda yer alan Orta Avrupa’nın ikinci büyük tatlı su gölüdür. "Leman Gölü" olarak da bilinir. İsviçre ile Fransa arasında bölünmüştür. Gölün yüzeyi, denizden 375 m yüksektedir 73 km uzunluğunda 14 km eninde ve en derin yeri 310 m dir. Kıyısındaki başlıca şehirler Cenevre , Lozan ve Montrö’dür.

ANNECY - FRANSA












Fransa’nın Venedik’i sayılan Annecy Kenti, adını verdiği göle dökülen nehrin her iki yakasına kurulmuş klas bir şehir. Cenevre ve Lyon arasında Avrupa’nın önemli kayak merkezlerinin dibindeki Albertville şehrine çok yakın.Tarihi şehirde dar sokakları gezmekten keyif alırsınız.Bu şehirde 300 e yakın Türk ailenin yaşadığı söyleniyor bu sebeple Türk Lokantaları ile de karşılaşmanız mümkün.



CHAMONIX,MONT BLANCH - FRANSA

2740m'denChamonix manzarası















Chamonix (1040m)  yüksekliğindeki Mont Blanch (4810m) dağının eteklerinde Fransa,İtalya,İsviçre nin birleşme noktasında kurulan Haute Savoie bölgesinde yer alan yer alan eski bir şehir 1821 den bu yana dağcılık sporunun başkenti olarak sayılıyor ve muhteşem kayak pistleriyle dünyanın ilk 10 kayak merkezi içinde yer alıyor.
Antoine de Ville, 1492’de Fransa Karlı VIII. Charles emriyle Mont Aiguille’ye tırmandı. O zamana kadar 2086 metrelik bu zirve ulaşılamaz kabul ediliyordu.
İsviçre'li doğabilimci Horace-Bénédict de Saussure (1740-1799) çocukluğundan beri Alplerin devi Mont Blanc’a hayrandı. Bu görkemli dağ kitlesinin erişilmez olması onu çok etkiliyordu, bu nedenle 4.807 metrelik en yüksek noktaya ulaşan ilk kişiyi ödüllendireceğini duyurdu. Ancak kristal avcısı Jacques Balmat ve doktor Michel-Gabriel Paccard, 1786 yılının Ağustos ayında spor amcıyla Mont Blanc’a çıkıp modern tarihin kayda geçen ilk dağcıları oldular. Avrupa’nın bu en yüksek noktasına ertesi yıl bilimsel bir araştırma yapmak amacıyla Saussure de tırmandı; 1788’de de Col du Géant’a tırmanarak orada 17 gün kaldı. Böylece dağcılık sporunun bilinen ilk adımları atılmış oldu.
Doruk Dağcılık Kulübünün düzenlediği bu faaliyette için yaklasık bir sene öncesinden uçak biletlerimizi ve kalacağımız apart oteli ayarlamıştık.Bir temmuz 2017 günü Cenevre Havalimanından kiraladığımız araçlarla Chamonix’e ulaştık öğleden sonra hava kapalıydı ve serinlik kendini hissettirmeye başlamıştı.Bir kaç saat kalacağımız binayı aradık ve araçların park durumunu ayarladık kapalı otoparka bir haftalık yer ayırtarak parasını peşin ödedik.Chamonix’te sezon kışın hareketli olduğundan temmuz ayında çok kalabalık değil. Otopark sorun her bulduğunuz boş yere aracınız parkedemezsiniz o sebeple özel park yerlerinden yer almalısınız. Ertesi gün yağış verdiğinden şehir merkezinden fazla uzaklaşmadan yerel otobüslerden birine binerek Le Tour’a geldik doğa manzaralı bir kafede kahvelerimizi içtikten sonra Chamonix merkezine doğru yaklaşık bir saat süren bir yürüyüş yaptık daha sonra tekrar otobüse binerek merkeze geldik.
 4 Temmuz günü sabah erkenden Les Huces’ten teleferiğe binip (erken gitmek önemli yoksa park problemi yaşanıyor) 1794m deki Bellevue ye çıktık.Oradan da iki vagonlu tramvayla 2380m deki Nid D’Aigle ye çıktık.Mont Blanch dağının eteklerindeyiz dağın zirvesine çıkış yapacak bir çok dağcı bu hattı kullanıyor.Hava açık ve güneşli.İki saatlik bir tırmanıştan sonra 2740m deki küçük dağ evinin olduğu manzara noktasına vardık.Bu noktadan Chamonix şehri kuş bakışı görünüyor ve şehri çevreleyen dağların görüntüsü harika.Dağ evine çıkarken birkaç yerde yaban dağ keçilerine rastladık ve bolca fotoğraf aldık.Keçiler yabani  olmasına rağmen insanlardan kaçmıyorlar ve koruma altındalar yaklaşmak ve dokunmak yasak sadece 10-15 m kadar yaklaşıp fotoğraflarını çekebiliyorsunuz.Bir saat kadar manzara seyredip tekrar geldiğimiz hattı izleyerek şehir merkezine döndük…

Aiguille du Midi  3840m. Glacier De Bossons görülmesi geren yerler.

2740m Dağ evi.Mont Blanch

Bellevue istasyonu

Dağ Keçileri- Mont Blanch
Mont Blanch yolu

26 Temmuz 2017 Çarşamba

LVİV, UKRAYNA

Lviv, 1265 yılında Galiçya Kralı Danylo Haltsky ve oğlu tarafından Lev tarafından kurulmuş. Kral şehre aslan anlamına gelen oğlunun adını veriyor. Ruslar şehre Lvov diyor ancak işgal günlerini hatırlattığı için Ukraynalı’lar bu isme soğuk bakıyor. Şehrin nüfusu yaklaşık 860 bin. Şehir batıda Polonya’ya çok yakın.Para birimi Grivna (1 usd 25 Grivna-Haziran 2017)
Orta Avrupa şehirlerini çağrıştıran bir yapısı var.Binalaların çoğu eski ve iyi korunmuş durumda. Aylar öncesinden İzmir-İst-Lviv biletimi alıp internet üzerinden kalacak yer rezervasyonumu da yapmıştım.Kalacağım apart daire şehrin merkezinde,bir çok önemli mekana yakın.Lviv'i gezmek için 3-4 gün yeterli. Merkezde bir çok kafe restoran mevcut.Fiyatlar da Türkiye'ye göre oldukça uygun.Ukrayna Türklere vize uygulamadığından çipli kimlik kartları veya pasaportla ülkeye giriş mümkün.İlk defa giriş yapacaklar polis noktasında kısa bir sorguya alınabilir.

Mons Pius Restaurant .Hem başarılı hem ucuz bir restoran. 

Türklerin işlettiği Glory Cafe’ye de Türk Kahvaltısı bulabilirsiniz

Rynok Meydanına yakın Antalya Restotanda Türk yemeklerini bulabilirsiniz.

Pizza için Celentano’ya gidin hem ucuz hem lezzetli pizzaları var 

Lviv Coffee mining Manufacture’a uğrayıp nefis bir Lviv kahvesi için derim. 1683 yılından beri hizmette…

Gasova Lampa .Gazyağıyla çalışan lambaların mucidinin anısına açılan restoranda bir sürü gaz lambası göreceksiniz.

Lviv’in meşhur çikolataları için önerim Lviv Handmade Chocolate .

Baczewski Restaurant , Strudel Haus da gidebileceğiniz mekanlardan.

Rynok Meydanı ( Pazar Meydanı) Şehrin kültürel,kamusal,siyasi merkezi .İyi korunmuş tarihi binalarla çevrelenmiş hoş bir meydan.

Ratuska Kulesi: Rynok Meydanı’nın ortasında bulunan Belediye binasındaki 60m lik Kulesiye çıkıp şehir manzarasını izleyebilirsiniz.

Potocki Sarayı: Avrupa’nın önemli ailelerinden Poticikiler tarafından kurulmuş.Lviv’e ait sanat eserlerini sergileniyor.

St. George’s Katedrali : Yüksek bir tepeye kurulu katedralden şehrin manzarasını izleyebilirisiniz. Katedral 1744-1760 yılları arasında inşa edilmiş.

Lychakiv Mezarlığı: Ülkenin sanatçı,müzisyen,devlet adamı gibi ileri gelenlerine ait bir mezarlık.Merkezden taksiyle kısa sürede ulaşabilirsiniz.Mezarlık içindeki heykel ve taş yapılarla adeta bir müzeyi andırıyor.Giriş 1 usd . 

Museum of Folk Architecture : Altmış hektarlık açık alana kurulu bir çok tarihi ahşap yapı,kilise ve köy evlerinden oluşuyor halk kültürünü yakından görebilirsiniz.

High Castle : Şehrin en yüksek noktasına kurulmuş eski bir kale.Kale’den ziyade piknik alanına benziyor.Günbatımında şehir manzarasını izleyebilirsiniz.Bu nokatay çıkmak için yarım saatlik dik bir çıkışı göze almalısınız.

Lviv Opera ve tiyatro Binası : 1897 yılında inşa edilen opera Svobody Caddesi üzerinde.Altından nehir geçmekte olduğundan binanın zarar görmesi üzerien restore edilip güçlendirilmiş. 

Mazo(Masoch) Cafe :Meydana oldukça yakın cafe Mazoşizmin isim babası olan Alman yazar Leopold von Sacher-Masoch’un anısına açılmış.

Dominican Katedrali ve Manastırı: Yaklaşık 12. yy’da kurulmuş şehrin en eski yapılarından.

Gece Kulüpleri : 
SPLIT" Strip–Bar Kulübü saat 22.00 de itibaren açılıyor Giris ücreti – 200 UAH. (yaklaşık 8 usd)
Disco&Gece Kulübü Malevich, Lviv Opera Binasına 400m uzaklıkta
Türklerin işlettiği Metro Gece Kulübü
Rafinad People, Fashion Bar










Belediye Binası ve Ratuska Kulesi

Rynok Meydanında şarkılar




Museum of Folk Architecture


Schevchenko anıtı

Lviv stil kahve
Kral Danilo Heykeli














12 Temmuz 2017 Çarşamba

VERÇENİK.KAÇKAR DAĞLARI

  
Verçenik Yaylasından Verçenik dağı

Verçenik










14 Ağustos 2016 tarihinde öğleden sonra uzun bir yolculuktan sonra Pazar ilçesine vardık Çamlıhemşin ve Çat’ı geçerek 2612 m. deki Verçenik yaylasına varıyoruz hava hafif yağmurlu ,hemen çadırları çeşme ve tuvalete yakın bir alana kurup birşeyler yiyip dinleniyoruz.Ertesi gün hava hala yağmurlu ve açacağı yok bir gün daha beklemeye karar veriyoruz daha önce hava durumunu kontrol ettiğimizde hafta içinde açık veriyordu ama dağ bu belli olmuyor...
15 ağustos ptesi günü öğleden sonra İstanbul'lu Üç genç dağcı kardeşimiz kamp yerine geliyorlar ve fazla beklemeden kamp atmak için kapılı göllere devam ediyorlar.Yaklaşık bir ssat sonra Gümilcine Yunanistan Dağcılık kulübünden Fikret kamp yerimize geliyor ve çadırını kuruyor.Ertesi günü saat 05:00 de hep beraber Verçenik zirve için yola koyuluyoruz.Hava açık ama her an değişebilir.Kapılı gölleri hızla geçip 3500 e doğru çarşağın yorucu etabını çıkıyoruz yaklaşık 1,5 saatte 3500 e gelmişiz.Tempoyu biraz yavaşlattık. Boyundan sonra zirve bacasının altına doğru yükselmeye devam ediyoruz....Fikret yarım saatlik mesafede önde gidiyor ve gözden kayboluyor.Kilit noktasına geldiğimde Fikret'e sesleniyorum cevap yok kimse görünmüyor.Bir süre bekliyorum fazla malzemeleri bir taşın altına saklıyorum ve yerini iyice aklıma yerleştiriyorum çünkü dönüşte sis olursa bulmam zor olur.İstanbullu 3 dağcı arkadaş (Murat,Ünal,Turhan) 100 mt aşağıda görünüyor.Biraz daha yaklaşmalarını bekliyorum beklerken Fikret'in zirve yarığından döndüğünü görüyorum dikkatlice kilit noktasından geçip yanıma geliyor zirveyi yapmış ,tebrik ediyorum biraz konuşuyoruz parkurun durumunu öğreniyorum.Zor ama başarırsın diyerek bana moral veriyor, hava kapatıyor geri dönme düşüncesi aklımda...Daha önce Verçenik bacanın altından dönmek zorunda kalmıştım bu sefer başarma ihtimalim yüksek...Dikkatlice yan geçişle (4-5 m yüksekliğinde iki duvar düşünün birinin diğerine uzaklığı 1,5 m ) kilit noktasına geliyorum tutamakları inceleyerek soldaki duvardan sağdakine kendimi çekiyorum ee bacaklarda uzun bir hamlede karşıya geçiyorum.Heyecandan kalbim yerinden çıkıcak gibi atıyor nabzı kontrol ederek biraz dinlenip yukarıya doğru devam ediyorum çantamda ip dahil tüm teknik malzeme var ağırlığı beni zorluyor.Çıktığım yerleri inişte hatırlamak için iyice kontrol ediyorum.Bazı noktalarda emniyet için sikke ve perlonlar görüyorum.Son etapta zirveye çok yaklaştım artık 10-15 m uzaktayım.Gözlerim yaşarıyor Verçenik'e beni kabul ettiği için teşekkür ediyorum.

Verçenik Zirvesi










Havanın durumunu pek beğenmedim kapatabilir ve yağış olursa zor durumda kalırım.15 dk içinde zirve defterine notları yazıp bir kaç fotoğraftan sonra inişe geçiyorum.Gerekli olursa ip açaçağım boşuk hissi çok fazla ancak parkur iyi , dikkatlice iniyorum çünkü aşağıdakileri düşünüp taş düşürmemeliyim.Bizim İstanbul lu dağcıların sesleri geliyor aşağıdan 10 m indikten sonra görüyorum onları.Kilit noktasını geçip zirve yarığına girmişler çok dikkatli yükseliyorlar belliki iyi eğitim almışlar.Konuşuyoruz benim inmemi bekliyorlar kilit noktasının hemen üstünde buluşup birkaç dakika konuşuyoruz.Onlara kolaylık olması açısından zirve defterini gömmediğimi söylüyorum, gülüyorlar...Kilit noktasına yaklaşık 1,5 mt lik bir perlon sabitlemişler heme aşağıda zeminde bıraktıkları batonları görüyorum ayak izlerine bakılırsa kayanın üstünden değil yarıktan gelmişler aşağıya bakıp gidişi kontrol ettim onlar yarığından içinden gelirken ben yukarıdan kayaların üstünden kilit noktasına gelmiştim her iki yol da kullanılabilir ama soldaki kayanın üstünden gelmek daha kolay görünüyor.Neyse bıraktıkları perlonu kullanarak aşağıya zemine kendimi indirmeyi başardım, ondan sonrası kolaydı.Yorgunluktan ölüyorum çarşağı zorda olsa geçerek boyun noktasına ulaştım son kalan suyumu içtim 15 dk kadar dinlendim o kadar uykum varki oracıkta saatlerce uyuyabilirim.Hava yağmura dönebilir bir an önce kamp yerine ulaşmalıyım nihayet Adalı Gölünü ve yanıbaşında kurulu çadırı görüyorum Muhtemelen Fikret ve Mustafa çadırın yanındalar.Yaklaşık 1 saat sonra onlarla göl kenarında buluştuk.Dinlendikten sonra kamp alanına doğru yola koyulduk acaip yorgunum ve adım atacak halim yok 15-20 dk yürüyüş 5 dk dinlenme sonunda kamp alanına ulaştık ama yolda yağmuru da yedik.Nihayet çadırlardayız şükürler olsun...Teşekkürler Verçenik ...

BALKANLAR BİSİKLET TURU

Aylar öncesinden biletlerimizi alıp hazırlıklarımızı yapmaya başlamıştık.Üç arkadaş bisikletlerimizi karton kutulara yerleştirip 7 temmuz 2015 sabahı İzmir  Adnan Menderes Havaalanının yolunu tuttuk.Bosna’nın başkenti Saraybosna’ya vardığımızda saat 11:00 olmuştu.Bir saat sonra bisikletlerimizin montajını yapıp, çantaları yükledikten sonra  15 km uzaklıktaki Saraybosna merkezine doğru sürdük bisikletlerimizi .Şehir merkezini gezip fotoğraf çektik.Meşhur MM de Boşnak böreği yiyip ayranlarımızı yudumladık.Kalacak uygun bir yer ararken şehir dışına doğru ilerledik.Yaklaşık 15 km sonra Mostar yolu üzerindeki kafelere kalacak yer sorarken, kadının biri kereste fabrikalarının yerini tarif etti orada oğlu olan Nermin’i bulduk.Bize çok sıcak davranan Nermin fabrikanın bahçesinde kamp yapabileceğimizi su ve tuvaleti kullanabileceğimizi söyledi ve ayrıldı.Nermin birkaç saat sonra tekrar geldi annesinin yaptığı vişne şuruplarından.reçel ve meyve getirmiş sağolsun.
Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra etrafta hiç çöp bırakmadan 08:00 de Mostar’a doğru yola çıktık.
105 km sonra Mostar’daydık girişte yol üstünde bir bahçede kampımızı kurduk.Ertesi Sabah 09:00 da Mostar’a ulaştık. Eski Mostar ve eski köprü’yü gezdik (Stari Grad,Stari Most) 

Mostar 
Dubrovnik'e gelirken

Mostar’dan saat 14:00 de ayrılarak Hırvatistan’a doğru ilerledik saat 18:30 da Hırvatistan sınırındaki Metkoviç’e ulaştık. Ancak birimizin Shengen vizesinin başlamasına 5 gün olduğu için sınırdan geçemedik ve geri döndük ve 5 km ilerideki Milli Park’taki göl kıyısında kampı kurduk.Göl temiz görünüyor, balık tutan ve yüzen insanlar var.Onlarla sohbet ettik oralı bir genç olan Christian’tan yollar hakkında bilgi aldık. Gece geç saatlerde minibüsle 6-7 kişilik bir grup göl kıyısına geldi çadırlarımıza yakın bir yerde içip eğleniyorlar gürültü çok fazla, uyumak mümkün değil.Kibarca onları uyardık yorgun olduğumuzu uyumamız gerektiğini söyledik ama nafile…Birkaç saat sonra kampı gürültüyle korna çalarak terkettiler içlerinden birisi çadırımıza bir taş attı.Sonra kayboldular.


Tribinye şehir meydanı
10 Temmuz 2015 günü  çadırlarımızı toplayarak Stolac üstünden 102 km sonra Bileca’ya ulaştık.Havanın çok sıcak olması ve yokuşlar bizi çok yordu.Saat 21:00 de Bileca çıkışında yol kenarındaki bir restoranın bahçesinde kalmak için izin aldık, manzaramız Bileca baraj gölü.Ertesi gün sabah Bileca’dan ayrılarak 30km sonra güzel bir şehir olan Trebinye’ye geldik.Şehrin güzel hamburgerinin tadına baktık kahvesini  içtik.
13 Temmuzda Bosna sınırlarını geride bırakıp Karadağ’a giriş yaptık.Adriyatik manzarası çok güzel saat 10:45 de Herzeg Novi’ye geldik şehir merkezini gezip alış veriş yaptık.Kotor yolu üzerindeki bir plajda denize girdik.Kotor 45 km uzaklıktaymış. Merkeze gitmeden Perast’ta deniz kıyısında tulumlarımızda geceledik fakat sivrisineklerden rahat uyuyamadık. Sabahın serinliğinden faydalanmak için erkenden 05:45 de yola koyulduk 07:00 de Kotor merkezine ulaştık.Tarihi kalesini gezip fotoğtaf çekildik.Kotor’dan 6-7 km ilerideki Margerita Camping’e yerleştik .Camping’in sahibi Batho sempatik biri,daha önce Türkiye’ye gelmiş bizim kültürümüzü biliyor.Buraya kadar 450 km gelmişiz.Sabah erkenden Hırvatistan’ın Dubrovnik şehrine doğru yola çıktık.

Dubrovnik,Hırvatistan
Dubrovnik










Geri dönüşte Herzog Novi’de alışverişleri yaptıktan sonra sınıra 2 km kala bir çiftlik evinin bahçesinde kalmak için çiftliğin sahibi ile tanıştık izin aldık.Adamın adı Gori,  iyi birine benziyor bize yardımcı oldu.15 Temmuz’da Hırvaristan sınırını geçerek öğle saatlerinde Dubrovnik’e vardık.

Manzaralar harika Dubrovnik Kalesi uzaktan heybetli görünüyor.Buradan Feribotla Split’e gitmek istiyoruz ancak bisiklet için feribotta yer olmayabileceğini söylediler ve fiyatlarıda bisiklet başına 50 Eur olduğundan bundan vazgeçip Split’e bisikletle gitmeye karar verdik. Dubrovnikte bir gece kalıp yola devam edeceğiz.Eski kaleyi görmek için şehir merkezine geri dönerken bisikletimin ön tekeri bir çukura girdi ve çok kötü biçimde düştüm.Kırık çıkık yok ancak dizimde ve kolumda kanama var ve bu şekilde yola devam etmem çok zor.Pansuman ve tedaviden sonra Split yolu üstünde Deniz kıyısında gecelemeye karar verdik.Sabahı bekleyeceğiz,eğer çok sorun olursa ya bir hastaneye yada uçakla acilen Türkiye’ye dönmem gerekecek.Geceyi ağrılar sızılar içinde geçirdim.Sabah biraz daha toparlanmıştım ancak turu bitirmem zordu.Turu yarıda kesip Kosova’ya gitmeye çalışacaktık.Dizimdeki ağrıya rağmen bisiklet kullanabiliyordum ,ısındığında ağrıyı hissetmiyordum  ancak geceleri ağrılar başlıyordu.

Kotor
Kotor’a geri döndük körfezi feribotla geçip karşı kıyıdaki bir kampingde kaldık.Toplam 708 km olmuş.Sabah 11:00 de yola çıktık  çok yokuş var ve hava sıcak.Bol su içmeye çalışıyoruz.Akşam saat 19:30 sıralarında Petrovar’da bir kamping’e girdik kişi başı çadır dahil 5 Eur’a anlaştık.18 Temmuz günü saat 18:15 de Arnavutluk’a giriş yaptık  817 km olmuş… Birkaç km sonra yol kenarında bir benzin istasyonu,bakkal ve kafe’nin olduğu bir köyde konakladık.Bakkalın sahibi bize yardımcı oldu ve dükkanının üstünde düğün salonu olarak kulanılan mekanda kalmamızı sağladı.İçerisi çok sıcak olduğundan, balkona matlarımızı serip uyumaya çalıştık.
Ertesi gün  İşkodra’ya ulaştık, düz bir alana kurulan şehirde bol miktarda bisiklet var.Temel ulaşım aracı bisiklet olmuş anlaşılan.


Sonraki gün  Kosovanın önemli şehirlerinden Prizren’e geldik.Kazadan sonra 300km daha bisiklet kullanmıştım… iki gece Prizrende kaldık.Burada doktora muayene oldum,dizimin filmini çektirdim.Doktor önemli bir sorun görülmediğini ancak çok fazla zorlamadan istanbul’a dönüp orada mr çekilmem gerektiğini söylediğinde rahatlamıştım.Prizren’den İstanbul’a direk otobüs varmış yolculuk 16 saat sürüyormuş .Bisiklet dahil 20 Eur a biletimi aldım.Oldukça ucuz değilmi ?  Diğer iki arkadaşım Üsküp’ bilet aldılar Yunanistan üstünden Çeşme’ye geçeceklerdi. Üsküp ve Bulgaristan üstünden 19 saatlik yolculuktan sonra İstanbul’a gelmiştim bile.Gecikmenin önemli sebeplerinden biriside Bulgaristan sınırında bütün eşyalarımızın didik didik edilip aranmasıydı.Neyse İstanbul’da fazla oyalanmadan İzmir’e geldim.Mr’da önemli bir şey çıkmadı şükür şimdi iyiyim, ama yarım kalan turu bir gün tamamlamak istiyorum…

11 Temmuz 2017 Salı

ELBRUZ DAĞI KAFKASLAR

Kafkaslar ve Rusya’nın en yüksek dağı olan Elbruz Dağı 5642m (Balkarca Mingi Tav-Buzul Dağ )  "Ruhların Kralı", "Tanrıların Tahtı", "Mutluların Yeri " ve "Kutsal Yükseklik" diye de adlandırılır. Rusya Federasyonu Güney Federal Okrugu içindeki Kuzey Kafkasya ekonomik bölgesinde,
Kabardey Balkarya'da, Gürcistan sınırının 11 km kuzeyinde, Tiflis in yaklaşık 270 km kuzey batısında yer alır.
Dünya dağcılarının gözdesi olan ve birbirine yakın çift zirvesiyle her zaman ilgi odağı olan Elbruz Dağı’na çıkmayı bir sene öncesinden Gürcistan’daki Kazbek Dağı’na 5047m çıkışımız sırasında konuşmaya başlamıştık.Uzunca bir araştırmadan ve maliyet hesaplarından sonra dağa bir faaliyet düzenlemeye karar verdik.İzmir’li ekibimiz dört kişiden oluşuyor (Ercüment,Atilla,Kamer,Prof.Dr.İsmet Bey) . Hazırlıklarımızı heyecanla tamamlayıp 13 Ağustos 2013 günü uçakla İzmir'den hareket ettik. İstanbul üstünden aktarmalı olarak 14 Ağustos sabah 03:00 de Krasnodar havaalanına vardık (Rusya'nın Karadeniz bölgesindeki kenti) .Transfer için önceden şöforlü bir minibüs ayarlamıştık şoförle buluştuk. İsmi Tahir, biraz Rusça biraz Türkçe konuşarak anlaşıp yola çıktık (daha önceden aldığım Rusça derslerinin faydasını gördük )  Krasnodar -Terskol arası yaklaşık 500 km ve 8-9 saat süren uzun bir yol. 
Minibusu 13.000 rubleye tuttuk ( yaklaşık 764 lira )  . Elbruz dağı için ulaşmanız gereken en uygun yer Terskol kasabasıdır, buraya ulaşmak için Nalçik veya Mineralnıy Vodi şehirlerine uçak bulabilirseniz yol daha da kısalır.
 Yolda kısa molalar vererek öğlen saatlerinde Terskol'a ulaştık. Terskol'un yerel halkından olan Abdulkerim Bey Terskol’da kalacağımız oteli ve 3800 m de kalacağımız konteynerleri önceden ayarlamıştı.Otele yerleştikten sonra biraz dinlenip akşam yemeği için Abdulkerim'in ağabeyi olan Abdulhalim'in restoranına gittik. (Abdulhalim , Karaçay Balkar Cumhuriyetinin Dağcılık Federasyonu Başkanı ve 2011 de Everest'e tırmanmış.) Akşam onlarla sohbet ettik. Ertesi gün yüksekliğe uyum sağlamak ve çevreyi görmek için Terskol kasabasının güney doğusundaki Terskol dağının 3100 mt sine kadar tırmandık, fotoğraflar çektik.Buradan Elbruz Dağı ve batısındaki dağ silsileleri görülmeye değer.

Elbruz ana kamp 3800m
Terskol'da bir otelin içinde her türlü dağcılık malzemesini kiraya veren bir dükkan var adamın adı Albert.Plastik ayakkabılar günlük 250 ruble ( 14 Lira) . Atilla abi ve Kamer geçen sene buraya geldiklerinden kiralık malzeme bulunabileceğini biliyorlardı bu yüzden ayakkabı getirmediler ve buradan kiraladılar.
16 Ağustos günü Terskol'a 4 km uzaklıktaki teleferik başlangıç istasyonu olan 2350 m yükseklikteki Azau'ya gittik teleferikle 3800 m deki Garabashi ana kampına vardık. Burada adeta konteynerlerden bir köy kurulmuş 20-25 tane kadar var .Dünya'nın değişik yerlerinden gelen dağcılar birbirleriyle sohbet edip fotoğraf çekiyorlar. İstanbul’dan da gelen 8 kişilik Rota ekibi ile karşılaştık biraz sohbet ettik . 19 Ağustos Ptesiyi Salı ya bağlayan gece dağa çıkış yapacaklarmış 2 rehber tutmuşlar.
 Aynı gün aklimatize olmak için(vücudun yüksekliğe uyum sağlaması) kar ve buz ortamında 4200 mt deki Priut 11 istasyonuna kadar yürüyüş yaptık kar yağışının başlamasıyla kampa geri döndük. 4200 m de kalacak konteynerler var fakat nefes almadaki güçlük nedeniyle grupların çoğu 3800 m deki ana kampta kalmayı tercih ediyor.Dönüşte malzemelerimizin büyük kısmını 3800 m de kalacağımız konteynere bıraktık .Abdulhalim in yeğenleri Ahmat ve Dalhat burada pansiyon olarak kullanılana konteynerleri kiraya veriyorlar ve rehberlik,yemek gibi işlerin bir kısmını organize ediyorlar.
Deniz seviyesinden bu kadar yükseğe gelmek akut dağ hastalığına yol açabilir o yüzden tansiyon kontrolü yapıyoruz .Aynı gün Terskol’da kalcağımız otele döndük Atilla abi her ihtimale karşı yanında klasik bir tansiyon aleti getirmişti . Dr.İsmet bey tansiyonlarımızı kontrol etti, bizimkiler normal ancak kendi tansiyonu çok sekti (21/10 ) yüksek bölgede kaldığımızdan bunun tansiyonu etkilemesi beklenen bir şeydi ancak İsmet bey'in tansiyonu anormallik gösteriyordu halbuki kendisini çok iyi hissettiğini söylüyordu.Tansiyon düşürücü ilaçlar aldıktan sonra günün geri kalan kısmını dinlenerek geçirdi.Elbette morali bozulmuştu hiç beklemediği bir şeyle karşılaşmıştı, buraya gelmeden önce de kendini çok iyi hissettiğinden hiç tansiyon kontrolü yapmamıştı.Bizler ise yola çıkmadan önce İzmir Çankaya'daki özel bir poliklinikte kardiyoloji muayenesi olup sonuçların normal olduğunu görmüştük, muayeneyi ücretsiz yaptıklarından bizimkisi de biraz tesadüfi olmuştu.Ertesi sabah İsmet Bey'in tansiyonunu tekrar kontrol ettik maalesef hiç bir değişiklik göstermiyordu.Telaşlanmaya başladık hepimizin morali bozulmuştu, İsmet Bey devamlı spor yapan ekipteki en iyi kişilerden biriydi.Kendisi daha önce bir böbrek rahatsızlığı geçirdiğini söyleyip tansiyon yüksekliğini buna bağladı.Güçlü ilaçlara rağmen tansiyonun düşmemesi çok riskliydi.Bulunduğumuz bölgedenin tıp açısından donanım eksikliğini de düşünerek hemen Türkiye'ye dönmesine beraberce karar verdik. Gerekli ayarlamaları yaptık ,ertesi sabah erkenden İsmet bey dolmuş ve taksi ile Krasnodar'a oradan da Antalya üzerinden İzmir'e döndü kendisi ile devamlı haberleştik, böbreklerinde bir problem yok tansiyonu düşmeye başlamış. Durumunun iyiye gitmesi moralimizi düzeltti. Bu olay bize yüksek dağlara gitmeden önce muayene olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı.
17 Ağustos ctesi günü öğlen saatlerinde 3800 mt deki konteynerden yapılmış barakamıza yerleştik, hava durumunu sürekli kontrol ediyoruz hava açık ,aklimatize olmak (vücudun yüksekliğe uyum sağlaması) için bir güne daha ihtiyacımız var. Pazar günü kar yağışı veriyor, ptesi ve salı günü hava iyi görünüyor.Ancak dağdayız ve havanın ani değişimlerini dikkate almak gerek .Havanın dengesizliği planlarımızıda etkiliyordu.Pazar günü hava sisli ve hafif kar yağışı var buna rağmen  aklimatize olmak için 4800 mt ye çıkmaya karar verdik ancak havanın kötüye gitmesi sebebiyle 4200 mt den geri döndük ve günün geri kalanında malzemelerimizi kontrol edip ayarlarını yapıp dinlendik. Son kontrollerdensonra 20 Ağustos Salı günü 03:00 de çıkışa başlamaya karar verdik.Buzlanma ve kar durumuna göre Bizi 4600 veya 4800 mt ye kadar götürecek kar kamyonunu ayarladık kişi başı 100 Euro alıyorlar ve 10-11 kişi olmak gerekli.Böylece yolun büyük kısmında hamallık yapmaktan kurtulacak ve enerjimizi koruyacaktık.Sabah 03:00 de kar aracı ile yola çıktık  aynı konteynerde kaldığımız 2 Rus dağcı da bizimle birlikte yola çıktılar. Yolda bir çok grupla karşılaştık bir kısmı 4200m den hareket etmişti. Hava açık yıldızlar çok net görünüyor sanki başka bir gezegene ışınlanmış gibiyiz, dondurucu bir hava var. Araç ağır ama çok sallantılı yukarı doğru hareket ettik meyil arttıkça hepimiz aracın arkasına çuval gibi yığılıyoruz, tek kolumla kasayı tutarken diğer elimle fotoğraf çekmeye çalışıyorum, sık sık geride bıraktığımız ay ışığındaki manzararayı izliyorum. Araç bizi 4900 mt ye kadar çıkarabildi . Atilla Abi ben ve Kamer saat 04:00 de çıkışa başladık hava çok soğuk ve dondurucu rüzgar var.  5100 mt ye geldiğimizde Kamer'in klasik bağlamalı kramponu ayağından çıktı, bir türlü takılamıyor.Halbuki bir gün önce kramponunu iyice kontrol etmişti. Aşağısı çok tehlikeli tam buzulun üstü, riskli bir noktadayız bu yüzden geri dönmeye karar verdi. Benim devam etmeme Atilla abi ninde Kamer'le beraber geri dönmesine karar verdik.Hava henüz aydınlanmadı,alın fenerlerindeki ışıklar sayesinde onları izliyorum kar aracına ulaştılar.Çıkışa devam ediyorum önümde 4 kişi var 200-300 mt  geride ise küçük gruplar halinde dağcıların ışıkları görünüyor.
5300 mt de dağın doğu ve batı zirvelerinin tam ortasındaki boyun bölgesine geldiğimizde dondurucu rüzgar iyice arttı ,ellerim ve bacaklarım sızlıyor .Yok dedim olmayacak , geri dönüş düşüncesi beynimi kemirmeye başladı.Hava aydınlanmaya başlamıştı biraz daha bekleyip güneşin geldiği bölgelerde biraz ısınmaya karar verdim.Önümdeki diğer dört kişiyle konuştum en öndeki rehber Rus diğerleri Balkar Türk’ü, malzemeleri profesyonel malzemelere benzemiyor ama durumları iyi görünüyor.Bu iklimde doğup yetişmelerinden dolayı ortama alışık olmalılar...
Boyun kısmından itibaren batıya doğru yükselmeye başladık çıkış gittikçe dikleşmeye başladı, kazma kullanmak zorunlu 60-70 metrelik iki parça haline sabit ip hattında kendimi emniyete alarak kazmanında yardımıyla yükselmeye başladım.Bir saat sonra sırt hattında düz bir alana ulaştım zirve karşımda duruyo beş dakika mesafede.Zirveye ulaştığımda hava iyice aydınlanmıştı, Kafkas Dağlarının insanı büyüleyen müthiş manzaraları var ,sanki bulut denizinin üsütünde gibiyim…. Zirveye ulaşan diğer  dağcılarla birbirimizi tebrik ettikten sonra fotoğraf çekmeye koyuldum, hava iyi zirvenin tadını çıkarmalıyım...Diğer gruplar da zirveye ulaşmaya başladı.Fazla oyalanmadan dönüşe geçtim.Sabit ip hattı tırmanıcılarla dolu ve bir çok dağcı aşağıda boyun kısmında sıra bekliyor.İpi kullanarak inmem mümkün görünmüyor.Benden önde kendi iplerine bağlı olarak inen 6 kişilik grubun açtığı izleri kullanarak inişe başladım boyun kısmına geldiğimde bizim İstanbul Rota grubuyla karşılaştım mola vermişlerdi biraz sohbet ettik fotoğraflarını çektim.Doğu zirvesinin altından yan geçişe devam ettim yaklaşık 500-600 mt lik bir yan geçiş var , sağ yanımda buzul var sonrası uçurum. Gelen grupların açtığı izleri kullanıyorum önümdeki altı kişilik grup inişe devam ediyor. Yukarı çıkarken dikkat ettiğim kritik bir geçiş noktası vardı oraya yaklaştığımda önümdeki 6 kişilik grubun mola verdiğini gördüm arkalarında Uşba Dağı 4710 mt ve 4690 lik çift zirvesiyle harika görünüyordu bir kaç fotoğraf daha çekerek makinayı sırt çantama koydum mola veren grubu da geçerek yaklaşık 8-10 mt lik kritik geçiş noktasına geldim yukardan akan toz kar izleri örtmüştü zeminin altı buz olabilir ve tehkike yaratabilirdi bu yüzden buz kazmasıyla geçmem gerekti, çantamı ayaklarımın dibine koyup kazmayı çıkarırken bir anda sırt çantam buzul uçurumuna doğru kaymaya başladı, hamle yapsam yakalacağım fakat durduğum nokta çok tehlikeli , kıpırdayamadım bile. 150 mt ötede takılıp duran çantamın içinden fotoğraf makinamın çıkışını hazin bir şekilde izledim makina çantanın 40 mt aşağısında durmuştu. Aşağıya inip malzemeleri alabilirmiyim diye baktım,  yok mümkün değil ölüm tehlikesi var üstelik yanımda teknik malzemede yok. Benim yolda geçtiğim 6 kişilik grubun Rus rehberi de olanları görmüştü, rehber bana sakın oraya inme tehlikeli bölge dedi. Buruk biçimde inişe devam ettim 4700 mt civarlarına gelen bir kar motorsikletine binerek kamp yerine döndüm. Atilla abi Kamer'i kar aracına bindirdikten sonra benim peşimden 5300 m ye kadar gelmiş fakat akut dağ hastalığına yakalanıp geri dönmüş. Birbirimizi tebrik edip çaylarımızı içtik.Ben ranzanın üstünde yatıyorum, konteynerler 8 kişilik 4 tane ranza var.Yaklaşık 3-4 saat sonra bizim konteynere İgor isimli bir Rus Dağ rehberi geldi ve ortadaki boşluğa sırt çantasını koydu. Çanta benim düşürdüğüm çantanın aynısı, bu kadar benzerlik olamaz dedim. Kamer'e çantayı gösterdim, oda onayladı ama Dünya'da bu çantadan sadece sende yok dedi, ama çantanın yanındaki kazma düşürdüğüm kazmam, hemen ranzadan aşağıya atladım ve bu çanta benim dedim nasıl aldınız diye İgor’a sordum. O da olanları bilmediği için önce çantayı vermek istemedi fakat sonra ikna oldu.Bir arkadaşı snow board'la geçerken çantamı görüyor ve alıp kendisine taşıması için veriyor oda tesadüfen bizim kaldığımız konteynere hatta benim ranzanın dibine ayağıma kadar getiriyor.İgor'la birbirimizi daha önce hiç görmedik hiç konuşmadık olanları da bilmiyor. Bu bir mucize olmalı çünkü yaklaşık 200-250 kişinin kaldığı bir bölgede çanta ayağıma kadar geliyor...İgor'a fotoğraf makinamdan bahsettim, eğer bulabilirse sadece sd kartları bana getirmesini istedim , iki gün sonra tekrar o bölgeye gitti ama makinamı bulamadı...

Dağcılık hayatım boyunca çektiğim en güzel fotoğraflar Elbruz’un buzullarında kalmıştı maalesef ve hafızamda unutulmaz bir yer tutacaktı…